20. yüzyılın başlarından bugüne değin, deniz seviyelerinde yaklaşık 30 santimetrelik bir yükselme meydana geldi.
Bununla birlikte, küresel olarak ortalama atmosfer sıcaklığında bugün 1OC’lik artışa ulaşıldı. Aşırı sıcaklar daha sık yaşanır oldu. Okyanusların asitlik seviyesi milyonlarca yılın en üst seviyesine ulaştı. Denizlerdeki mercan kayalıkları büyük zararlar gördü. Kara ve deniz buzullarında önemli derecede erimeler meydana geldi. Ayrıca aşırı hava olaylarının sayısında ve şiddetlerinde artışlar yaşandı. Sonuç olarak bugün, atmosferimizdeki başlıca sera gazımız olan CO2 miktarı, kritik seviye olarak değerlendirilen 400 ppm’in de üzerine çıkarak, 410 ppm’lere ulaşmış durumda.
Oysaki Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC’nin) 2007 yılı raporunda, CO2 miktarının 400 ppm’i geçmemesi hedeflenmişti. Ne yazık ki insanlık olarak bizler, bu gerçeğe rağmen, dünyamızdaki enerji ihtiyacımızın yüzde 81’ini hala fosil yakıtlardan elde ederek, atmosfere CO2 yüklemeye durmaksızın devam ediyoruz.
Bu aşamada bilinmesi gereken bir başka önemli nokta da, en iyi ihtimalle şu an CO2 salımını sıfırlasak bile, atmosferde varolan CO2 miktarının yüzlerce yıl azalmayacak olmasıdır.
Ancak şu an gelişim aşamasında olan CO2 yakalayan santrallar, geleceğimiz için ümit vadetmektedir.
Dikkat edilecek olursa, 1958 yılında ölçülen CO2 miktarı yaklaşık 317 ppm seviyesinde bulunurken, bugün itibariyle bu seviye 410 ppm’in üzerine çıkmış durumdadır.
Eğer geçmiş 400 bin yıl boyunca dünya atmosferindeki CO2 miktarının 300 ppm’in üzerine çıkmadığı düşünülecek olursa, yaklaşık son 70 – 80 yıl içerisinde 300 ppm’den 410 ppm’e olan yüzde 37’lik bir artış ürkütücü bir değer olarak karşımızda durmaktadır.
Hepinizin bildiği üzere, iklim değişikliği sürecinde gelinen en son nokta Paris Anlaşması’dır. Bu anlaşma, 2020 yılında sona erecek olan Kyoto Protokolü’nün yerini alacaktır.
Her ne kadar bu anlaşmanın taraflar açısından bir zorunluluğu, bağlayıcılığı ve yaptırımı olmasa da, bu kadar ülkenin bir araya gelerek, bu konuda ortak bir anlaşmaya imza atmaları açısından bu anlaşma, çok önemli olarak nitelendirilebilir. Paris Anlaşmasıyla küresel sıcaklık artışının 2100 yılı itibariyle 2 derecenin mümkün olduğunca altında ve hatta 1,5 dereceye daha yakın tutulması hedeflenmektedir. Umarım insanlık olarak bu hedefi gerçekleştirebiliriz.
En çok neresi etkileniyor?
İklim değişikliği sürecinden en fazla etkilenecek alanların başında; İtalya, Yunanistan, Kıbrıs, Türkiye, Mısır ve Orta Doğu’yu içerisine alan Doğu Akdeniz bölgesi gelmektedir. Ülkemizin de bu bölge içerisinde yer almasından dolayı, iklim değişikliği ülkemizin önemli bir sorunudur.
Bunun içindir ki, bu süreçte olabilecek kayıplarımızı en aza indirecek her türlü planlamanın yapılabilmesi için gerekli bilimsel çalışma ve araştırmalara hız verme gerekliliği bulunmaktadır. Kızılderili atasözü ile sözlerimi nihayetlendiriyorum: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
Ahmet Öztopal – İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü