Anasayfa / Dünya / NASA’ya kafa tutan Bakan Eroğlu, ‘Ulusal Kuraklık Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı koordine edecek..
NASA’ya kafa tutan Bakan Eroğlu, ‘Ulusal Kuraklık Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı koordine edecek..
Çiğdem Gkhüseyinoğlu
6 Eylül 2017
Dünya, Genel, Haberler
599 görenler
NASA’nın kuraklık uyarısını ciddiye almayan Veysel Eroğlu’nın başında bulunduğu Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Ulusal Kuraklık Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın koordine edecek.
Konuyla ilgili hazırlanan Başbakanlık genelgesi, Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Genelgeyle, Türkiye’de kuraklığın olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi amaçlanıyor. Bakan Eroğlu, geçtiğimiz yıl Türkiye’nin de dahil olduğu Doğu Akdeniz ülkelerindeki kuraklığa dikkat çeken ve bir harita yayınlayan Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA)’nın çalışmalarını yetersiz bulduğunu belirterek, “NASA da kim oluyor. Biz onlardan iyiyiz” ifadelerini kullanmıştı.
Ancak NASA’yı beğenmeyen Bakan Eroğlu’nun, Kuraklık Eylem Planı’nda “Son yıllarda dünyada ve ülkemizde kuraklık olaylarında bir artışın olduğu gözlenmektedir. Türkiye; kurak ve yarı kurak iklim şartlarının karakteristik özelliklerinden dolayı kuraklık afetine karşı oldukça duyarlı bir yapıda bulunmaktadır” ifadelerini dile getirmesi dikkat çekti.
İklim değişikliği ve buna bağlı göçler, dünya üzerindeki yaşamın yönünü ve çerçevesini belirleyen en önemli olayların başında geliyor. Kuraklık ise tüm zamanları etkileyen en önemli doğa olaylarından biri. M.Ö. 3 binli yıllardan itibaren Kafkaslardan Anadolu’ya gelen ve M.Ö. 1650’den itibaren çağının en güçlü imparatorluklarından birini kuran Hititler’in sonunu getiren en önemli nedenin istilalar ya da savaşlar değil, kuraklık olduğu belirtiliyor. Suyun kutsandığı ve kirletenlerin büyük cezalara çarptırıldığı Hititlerde, M.Ö. 1250’lerde, IV. Tuthaliya döneminde yaşanan kuraklığın ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kıtlığın çöküşün başlangıcı olduğu kabul ediliyor.
İklim göçleriyle tarihi akışın değiştiği Anadolu’da yaşanan kuraklık ve kıtlıklar, yalnızca Hititlerin Mısır’dan gelen hububat yardımıyla ayakta kalabilmeleriyle sınırlı değil. Osmanlı döneminde Anadolu ve Balkanlar’da yaşanan kıtlıkların da en önemli nedeni kuraklık ve iklim değişiklikleri. 1873’te başlayan ve etkisi yaklaşık 3 yıl süren Orta Anadolu kıtlığı, Ankara, Konya, Kayseri, Afyon, Kırşehir, Niğde ve Eskişehir başta olmak üzere birçok çevre ili etkilerken, kitlesel ölümlere neden olan kıtlık, Bursa, Kastamonu, Çankırı ve Amasya gibi illeri de etkisi altına almıştı.
Türkiye kuraklık ya da benzeri iklim değişiklikleri yüzünden yeniden kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir mi? Bu sorunun yanıtını verebilmek o kadar da kolay değil. Başbakanlık tarafından hazırlanan ‘Ulusal Kuraklık Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’, olası bir kuraklık krizi durumunda ve öncesinde alınacak önlemleri içeriyor. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın koordinasyonunda yürütülecek çalışmaları kapsayan yönetmelik 31 Ağustos 2017’de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, kuraklık konusunda 2023 yılına kadar kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılacak çalışmaları belirleyen genelgenin sunuşunda, kuraklığın günümüzün en ciddi küresel problemlerinden biri olduğuna dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı: “Son yıllarda dünyada ve ülkemizde kuraklık olaylarında bir artışın olduğu gözlenmektedir. Türkiye; kurak ve yarı kurak iklim şartlarının karakteristik özelliklerinden dolayı kuraklık afetine karşı oldukça duyarlı bir yapıda bulunmaktadır. Türkiye gibi su odaklı faaliyetlerin yoğun bir biçimde devam ettiği ülkelerde, kuraklıkların etkileri geniş alanlara yayılabilmekte ve başta tarım olmak üzere birçok sektörü doğrudan ve dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Uzun süreli kuraklık olayları bitki-toprak-su arasındaki hidrolojik dengeyi bozmakta, ciddi ekonomik, çevresel ve sosyal etkilere yol açmaktadır.
Türkiye’de kuraklık, tabii afetler içerisinde doğrudan veya dolaylı olarak en fazla alanı etkilemekte olan ve ekonomik anlamda çok ciddi kayıplara yol açabilen bir afettir. Kuraklıklar her yıl ülkemizin farklı bölgelerinde etkisini göstermekte, bu bölgelerde başta içme suyu olmak üzere su kullanan sektörleri olumsuz yönde etkilemektedir. Kuraklığın doğal süreçteki oluşumunun engellenmesi mümkün değildir. Ancak, kuraklığın doğru yönetilmesi ile muhtemel kuraklığın olumsuz etkileri azaltılabilir ve kuraklık sonucunda ortaya çıkması muhtemel problemlere ilişkin önceden gerekli tedbirlerin alınması sağlanabilir.”
Türkiye’nin ormanları ve sularının emanet edildiği bir bakanlığın başında bulunan Veysel Eroğlu’nun kuraklık konusundaki tespit ve görüşleri oldukça önemli. Ancak Bakan Eroğlu’nun imza attığı uygulamaların büyük çoğunluğu bu tespitleri boşa çıkaracak nitelikte.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, 1994 yılında İSKİ Genel Müdürü koltuğuna oturtulan Veysel Eroğlu, Erdoğan’la ‘uyum’ içinde yürüttüğü çalışmaların ardından AKP iktidarıyla birlikte 2003 yılında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ)’nin başına getirildi. Ardından da geçmişte özerk bir kurum olan DSİ, 2007 yılında o dönem adı ‘Çevre ve Orman Bakanlığı’ olan bakanlığa bağlandı. Veysel Eroğlu ise aynı yıl ‘Çevre ve Orman Bakanı’ olarak kabinede yerini aldı.
Coğrafi özellikleri nedeniyle 25 su havzasına sahip olan Türkiye’nin su kaynakları üzerinde Veysel Eroğlu döneminde hayata geçirilen politikalar, daha çok su kaynaklarının tahsisi, HES, baraj ve gölet yapımıyla tüm bu projeler için özel sektörle 49 yıllığına yapılan ‘Su Kullanım Hakkı Anlaşmaları’ şeklinde özetlenebilir. Bu dönemin en belirleyici sloganı ise, hem Başbakanlığı, hem de Cumhurbaşkanlığı döneminde Erdoğan’ın dilinden düşürmediği, “Su akar Türk bakar diyorlardı. Biz bunu ‘su akar, Türk yapar’a çevirdik” sözleriydi.
Haziran 2011’de 636 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ‘çevre ve orman’ birbirinden ayrılmış, orman ve sular bir bakanlığa (Orman ve Su İşleri), çevre ve şehircilik ise bir başka bakanlığa (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) bağlandı. Böylece her iki bakanlıkta da kuzularla kurtlar aynı ağılın içinde toplandı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na Erdoğan’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde, 1994’te belediyeye bağlı toplu konut şirketi KİPTAŞ’ın başına getirilen, ardından da 2002’de TOKİ Başkanı yapılan Erdoğan Bayraktar getirildi. 2000-2001 yılları arasında, Melih Gökçek’in başkanı olduğu Ankara Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Metropol İmar A.Ş.’de Genel Müdürlük yapan Bayraktar’ın adı, 2013’te yaşanan 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasına karışan dört bakandan biriydi. Rüşvet ve yolsuzluk tartışmalarının ardından Bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa eden Erdoğan Bayraktar’ın, “Her şey Başbakan’ın onayıyla yapıldı, gerekiyorsa Başbakan istifa etsin” sözleriyle dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı suçlaması tarihe geçti.
Bu istifanın ardından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda üç ayrı görev değişimi yaşanırken Orman ve Su İşleri Bakanlığının başındaki isim olan Veysel Eroğlu, 2007 yılından bu yana koltuğunu bırakmadı.
Bakanlığın bütçesiyle her ay onlarca il ilçe ve hatta köylerde bile gösterişli açılış organizasyonlarına katılan Veysel Eroğlu’nun, 10 yıllık bakanlık dönemi boyunca popülizmi en iyi kullanan bakan olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak Eroğlu’nun asıl başarısı, imza attığı tüm icraatlarını halka anlatırken asıl patronun Erdoğan olduğunu düzenli olarak vurgulaması. “Cumhurbaşkanımız emretti, ben de yaptım” şeklinde özetlenebilecek olan bu sunuş, Erdoğan gibi bir liderin gururunu okşamaya yönelik gibi algılansa da aslında inşaat sektörünün önemli bir nemalanma alanı olan bakanlığın tüm icraatlarından Erdoğan’ın doğrudan bilgi sahibi olduğu gerçeğinin de altını çiziyor.
Bakan Eroğlu’nun görev süreci boyunca 320 baraj ve HES, 301 adet de gölet inşa edilmiş. Yüzlerce gölet de inşaa aşamasında. Uzun yıllara yayılan akım gözlemlerini hiçe sayarak, “benim bir imzamla oluyor” diye yurttaşlara gölet müjdeleyen Eroğlu’nun gölet tutkusunun altında yatan gerçek nedenin Türkiye’nin su kaynaklarını daha akıllıca ve sürdürülebilir kullanım olduğu iddiası var. Ancak madalyonun diğer yüzünde durum hiç de öyle görünmüyor. Bakan Eroğlu’nun haritada bulunan her çukura gölet yaptırmasının yarattığı sonuç daha şimdiden kendini göstermeye başladı. Özellikle kuraklığın yoğun hissedildiği İç Anadolu ve Akdeniz’in iç kesimlerindeki göletlerin bir kısmı kurumuş, bir kısmı da kurumaya yüz tutmuş durumda.
Sıcaklara bağlı olarak artan göletlerdeki yoğun buharlaşma, sulu tarımın ve enerjiye dayalı sulama sistemlerinin teşvikiyle ortaya çıkan tablo; kısa vadeli kazanç vaadiyle tuzlanarak verimsizleşen topraklar, iflasın eşiğindeki üreticiler ve tarımda dışa bağımlılık şeklinde özetlenebilir.
Örneğin Türkiye’nin hububat merkezi olan Konya başta olmak üzere, Aksaray, Çorum, Niğde, Eskişehir gibi bir çok Orta Anadolu kentinde sulu tarım ürünleri olan ay çiçeği ve mısır teşvik edilirken, Mersin Silifke’deki Göksu Deltası’na yaşam vermesi gereken Göksu havzasının suları, Konya Ovası’na ekilen ay çiçeklerinin ve yemlik mısırın sulanmasında kullanılıyor.
Bu, tıpkı vücudunuzun sağ bacağına bir boru takarak kanını sol bacağınıza aktarmaya benziyor. Havzalar arası su transferinin, her iki havzadaki ekolojik döngüyü de değiştirdiği biliniyor. Örneğin geçmişte yağmur rejimine göre ekim yapan, enerji, yakıt, sulama, tohum ve ilaç gibi yüksek maliyetlerden uzakta hububat üretimi yapan çiftçiler, bugün tüm bunların yarattığı girdi maliyetleriyle baş etmeye çalışıyor. Küresel oyuncuların tekelindeki endüstriyel tarım modeli, su kaynakları başta olmak üzere binlerce yıllık üretim kültürünü yok ederken, sosyal dokuyu da geri dönüşü mümkün olmayacak biçimde tahrip ediyor. Özetle taşıma suyla değirmen dönmüyor…
Türkiye, hem Başbakanlığın hem de Orman ve Su İşleri Bakanklığının çok iyi bildiği ve bu yönde tedbirler alma ihtiyacı hissedilen biçimde ciddi bir kuraklık riskiyle karşı karşıya. Geçtiğimiz yıl Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA), Türkiye’nin de içinde bulunduğu İsrail, Ürdün, Lübnan, Filistin, Suriye ve Kıbrıs gibi Doğu Akdeniz ülkelerinde 1998 yılında başlayan kuraklık evresinin sürdüğünü, bunun son 9 asrın en kötü kuraklığı olduğunu açıklamıştı.
Aslında kuraklığın gözle görülür bir gerçek olduğunu son birkaç yıldır yaylaları, meraları ve sulak alanları gezip gören hemen herkes çıplak gözle kıyaslayabilir. Ancak popülizm konusunda meydanı kimseye bırakmayan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, NASA’nın bu uyarısına, “NASA’nın meteorolojik hava tahminleri, bizim gerimizde, geçen yıl yaptıkları tahminleri tutmadı mesela. Bizim teknolojimiz onlardan ileri. NASA da kim oluyor? Onlar global ve kuşbakışı bakıyor iklim verilerine. Biz noktasal ve bölgesel tahminler yapıyoruz. Sadece Türkiye’ye değil, çevre ülkelere de bu hizmeti veriyoruz. Denizlerde kurduğumuz istasyonlarla bölgemizdeki en etkin tahminleri yapıyoruz. Onların uyduları varsa, bizim de Göktürk’ümüz var” şeklinde yanıt vermişti.
Osmanlı döneminde organizasyonsuzluk ve bilimden uzak, akıl dışı politikalarla her kuraklıkta binlerce insanını kıtlık ve ölüm tehlikesiyle baş başa bırakan yöneticilerin kendileri de bir şekilde “bize bir şey olmaz” mantığının kurbanı oldular. İklim değişikliği ve kuraklık Anadolu coğrafyasının binlerce yıllık bir gerçeği. Ancak bununla baş etmenin en temel yolu, mevcut su kaynaklarının akılcı ve bilimsel yönetiminden geçiyor. Oysa Başbakan Binali Yıldırım’ın imzasıyla yayınlanan 33 sayfalık ‘Ulusal Kuraklık Yönetimi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’ bu yönde bir güven vermekten çok terminolojik bir broşür görünümünde. Bakan Eroğlu’nun başında bulunduğu Orman ve Su İşleri Bakanlığı da bu eylem planının koordinasyonunu sağlayacak. Bu yönüyle bakanlıkların hazırladığı kamu spotlarından bir farkı yok. Su ve gıda savaşları kapıdayken, Türkiye kuraklığa böyle hazırlanıyor. Eğer toplum olarak su kullanımı ve su politikaları konusunda devrim niteliğinde bir fikirsel dönüşüm yapamazsak, hepimize şimdiden geçmiş olsun…(Yusuf Yavuz/odatv)
Hasatdergisi.com
EtiketBAKAN EROĞLU baraj cumhurbaşkanı eylem planı gölet iklim değişikliği kuraklık ulusal
Hakkında Çiğdem Gkhüseyinoğlu
Diğer Haber
Trakya’nın sarı altın çiçeği kanola, bölge yağış alamayınca yaşanan kuraklığa yenik düştü. Ayçiçeğine alternatif olarak …
[ajax_load_more loading_style="infinite fading-circles" container_type="div" post_type="post" images_loaded="true" placeholder="true" button_loading_label="Haber Yükleniyor..." scroll_distance="500px"]