Anasayfa / Dünya / Daha yüksek hayat standardı daha fazla kıtlığa sebep oluyor..

Daha yüksek hayat standardı daha fazla kıtlığa sebep oluyor..

Ancak altının çizilmesi gereken bir nokta var ki o da yüksek yaşam standardının istikrarsız finansal, çevresel ve kaynak yönetimi üzerine kurulmuş olması.  Yükselen borç oranı ve bu borcun nasıl geri ödeneceği mevcut ekonomik modelin temelini oluşturuyor ancak daha çok baskı yapan konular da var.

Dünyanın artan nüfusu karşılamak için her yıl 64 milyar metreküp suya ihtiyaç var. Bu, Almanya’daki Ren Nehri’nde bir yılda akan su miktarına eşit. 2025’te dünyanın üçte ikisinin ciddi su sıkıntısı çekeceği tahmin ediliyor.

2050’ye kadar ise gıda tüketimini karşılamak için üretimin yüzde 60 ila 100 oranında artması gerekiyor. Ancak tarım alanlarının azalması ve toprak kalitesinin düşmesi bu hedefin önündeki en büyük engel.

Mevcut petrol rezervlerinin gelecek 50 ya da 60 yeterli olacağı öngörülüyor. Kömür ve doğal gaz da talebi, 150 yıl karşılayacak gibi. Ancak sera gazı salınımının artması, iklimde, nüfusta, doğal alanlarda, gıda ve su arzında dramatik değişikliklere neden olabilir.

Teknoloji gelişmeler bu sorunları ertelese de tamamen çözemez. Güneş enerjisi gibi dönüştürülebilir enerji de sıklık, düşük enerji yoğunluğu ve depolama sorunuyla karşı karşıya. ABD’deki tüm araçlara yakıt sağlayacak etanolü üretmek için gerekli buğdayla 400 milyon insanın karnı doyurulabilir.

Bu tahminleri tersine çevirmenin yolu çoğunlukla daha sade bir hayattan geçiyor. Örneğin vejetaryenliğe geçilmesi ve yalnızca yerel gıdaların tüketilmesi atık miktarını azaltırken, depolama ve ulaşım için gerekli enerji seviyesini de düşürecektir. Su tüketimine sınır konulması, tüm suyun yeniden dönüşümünün önünü açabilir. Şişe su ve geri dönüştürülemeyen tüm paketler de piyasadan tamamen kaldırılmalı.

Özel araç sahibi olmak ve gereksiz havayolu seyahatleri enerji tüketimi ve emisyonu düşürürken, elektrik tüketimine de kısıtlamalar gelmeli. Klimaların yasaklanması gibi…

Nüfus kontrolü, kaynaklar ve çevre üzerindeki baskıları hafifletecek, bu durumda da sağlık harcamaları düşecektir.

Bu tip düzenlemeler ekonomide ilk etapta keskin bir daralmaya yol açacak ancak küresel ekonomi zamanla istikrara kavuşacaktır. Bu tip değişimler sanıldığı kadar zorlayıcı değil. Gelişmekte olan ülkelerin çoğu bu şekilde yaşamını idame ettiriyor.

Elbette ki bu tür tekliflerin uygulamaya alınması için neredeyse hiç şans yok. İskoç filozof David Hume’un da dediği gibi insan ırkının alışkanlıklarındaki herhangi bir değişiklik yanıltıcı olabilir. Gelişmiş toplumlar bile hayat standartlarını  düşürmeye ve “kişisel özgürlüklerinden” vazgeçmeye gönüllü değil.

Dünya, gerçek çözümler yerine “göstermelik jestler” peşinde.  Paris İklim Anlaşması’nın küresel ortalama sıcaklık artışı için koyduğu 2 derecelik sınır, sert bir hedef ancak her ülke tarafından kabul edilebilir değil.  Anlaşmanın hedefi tutturulabilmesi için enerji ve sanayi sektörünün hâlâ yükselen karbon emisyonu, 2050’ye kadar her 10 yılda yüzde 50 düşmeli. Bu hedef, ulaşılması zor olmasının yanı sıra, atmosferi, tarım, ölüm oranı ve ekonomik koşullarda oluşacak ağır değişiklikleri sınırlandırabilecek kadar güçlü değil.

Ekonomik büyüme, refah seviyesi ve yüksek standartlar , borç temelli tüketimin ve sürdürülemeyen kaynak istismarının bir sonucu.  Kıt kaynaklara sahip bir dünyada radikal reformlar olmadan, bu durumun ne kadar daha devam edebileceğini tahmin etmek zor.  Yaptığımız yanlış tercihlerle çıkmaza girdiğimiz gerçeğiyle yüzleşmedikçe insanlar, gerçek çözümleri hep ıskalayacak.(Businessht)

hasatdergisi.com

Hakkında Çiğdem Gkhüseyinoğlu

Diğer Haber

Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi Ekim’de yüzde 5 arttı

Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi (Tarım-ÜFE) Ekim’de aylık bazda yüzde 5,03 artarken, yıllık yüzde 35,46 …

[ajax_load_more loading_style="infinite fading-circles" container_type="div" post_type="post" images_loaded="true" placeholder="true" button_loading_label="Haber Yükleniyor..." scroll_distance="500px"]