CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal, CHP Genel Merkezinde düzenlediği basın toplantısında COVID-19 sürecinde tarım ve gıda için çözüm önerilerini ve bu bağlamda hazırlanan Tarım Raporunu anlattı.
Salgının yaygınlık kazanmasından sonra ekonomide ve gıda arzının en önemli ayağı olan tarımda alınması gereken önlemler CHP tarafından bir rapor halinde kamuoyu ile paylaşıldı. CHP ’nin raporu Sosyal Politikalar ve İşveren Sendikaları/Kuruluşları – Esnaf Odalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Aykut Erdoğdu ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal tarafından 11 Mayıs 2020 tarihinde hazırlandı. Raporda dünya ve ülkemizdeki tarım ve gıda sektöründe yaşanan gelişmelerin yanı sıra, acil eylem planı olarak önerilen 4 ana başlık ve 72 maddeden oluşan öneriler bulunuyor.
“Uluslararası Çalışma Örgütü, salgın nedeniyle işletmelerin tam veya kısmi olarak kapatılmasının, dünyadaki iş gücünün yüzde 81 ’ini yani 2,7 milyar çalışanı etkilediğini bildirmektedir. 31 Mart’ta Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO) tarafından yapılan ortak açıklamada özellikle gıdanın uluslararası ticaretine vurgu yapılırken, aynı zamanda ülkelerin gıda güvenliğini sağlamaları gerektiğine dikkat çekildi” bilgilerini veren Sarıbal, sözlerine şöyle devam etti:
“Dünya ekonomisinden bağımsız olmayan ve COVID-19 ile mücadele içinde olan Türkiye’nin de bir gıda krizi ile karşı kaşıya kalabileceği ihtimali dışlanmamalıdır. Hükümetler yaşanan bu ani daralma sonucunda hem küresel hem de ulusal ölçekte ekonomik krizle baş etmek için stratejik öneme sahip sektörlere ve toplum kesimlerine yönelik destek programlan açıklamaktalar. Bu sektörlerin başında stratejik öneme sahip tarım ve gıda sektörü gelmektedir” dedi.
“TARIMDAKİ ÇÖKÜŞTE BELİRLEYİCİ OLDU”
“Her ülkenin kendi iç tüketimini karşılayacak ve üretimini kalıcı bir şekilde artıracak önlemleri alması gerektiği bu salgın ile bir kez daha ortaya çıkmış bulunmaktadır” diyen Sarıbal, şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’de benimsenen yanlış tarım politikalarının yanı sıra kapitalizmin neo-liberal evresinde Türkiye gibi ülkelere dayatılan yeni uluslararası iş bölümü de tarımdaki çöküşte belirleyici olmuştur. Son 20 yılda ülkemizde uygulamaya konulan tarım politikalarıyla aile çiftçiliği tahrip edilmiştir. 18 yıllık Saray hükümeti, özellikle “Tek Adam Rejimi” ile beraber büyük şirketlerin egemen olduğu tarım gıda sistemine uygun yasaları uygulayarak, tarımsal üretimi endüstriyel üretim biçimi haline dönüştürerek giderek zayıflatmıştır.
Tarımsal üretimin bu şekilde zayıflatılması, çiftçilerin tarımdan uzaklaşmasına ya da çiftçilerin üretime devam edebilmek için borçlanmasına neden olurken, endüstriyel tarımsal üretim için gerekli olan emek biçimini mevsimlik işçilik olarak yaygınlaştı. Tarımsal emeği değersizleştiren ve güvencesiz çalışma biçimine hapseden endüstriyel üretiminden güç alan şirket tarımı, çiftçiliği itibarsızlaştırırken tarımsal üretimde ağırlaşan çalışma koşullarına karşılık, elde edilen gelir geçimlik düzeyinden uzaklaştırmıştır.”
Sarıbal, tespitlerini şöyle sürdürdü:
“Endüstriyel tarımla birlikte, ekoloji tahrip olmuş, toprak ve su kirlenmiş, bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliği birbirinden koparılmış, hayvan sağlığı bozulmuştur. Bu sürecin bir çıktısı olarak tarımsal ürünlerdeki besin değerleri düşmüş hatta insan sağlığını tehdit eder hale gelmiştir. Gıda ürünün ne kadar ucuz olduğu önemli olunca gıda soframızdaki zehirli kimyasallara dönüştü. Sağlıklı gıdaya erişim sınıfsal bir ayrıcalık oldu. Oysa, sağlıklı gıdaya erişim bir yurttaş hakkıdır.”
“GIDA KRİZİ İLE KARŞI KARŞIYA KALACAĞIMIZ AŞİKARDIR”
COVID-19 ’un gösterdiği üzere dünyada sağlık ve gıda alanında hızlı hareket edip, gerekli önlemleri alan hükümetler yeni dönemde ekonomik ve sosyal olumsuzlukları daha hızlı aşacaktır; ama ne yazık ki ülkemizde, tarım ve gıda sektörünü olası bir krizden kurtaracak tedbirler Saray hükümeti tarafından yeterince hayata geçirilmedi.
Gerek muhalefet partileri gerekse meslek örgütlerinin bu konudaki acil ihtiyacı sürekli gündeme getirmelerine rağmen Saray Hükümeti, salgın öncesi geçerli olan uygulamalarla yetinmeyi tercih etmekte ve bunun olası bir tarım ve gıda krizini önleyebileceğini düşünmektedir.
Bu yanılsama ile birlikte, COVID-19 sürecinde Saray Hükümetinin, tarım ve gıda sektöründe belirgin bir dönüşüm sağlayacak tedbirler almaması nedeniyle, yakın gelecekte gıda enflasyonu ve sonrasında bir gıda krizi ile karşı karşıya kalacağımız aşikardır.
“TARIM GIDA KURULU KURULMALIDIR”
Öncelikle Ekonomik ve Sosyal Konsey toplanmalı, bu Konseyin alacağı kararlarla birlikte şeffaf ve katılımcı şekilde işletilecek bir Tarım Gıda Kurulu kurulmalıdır.
Kurul, COVID-19 salgınının yarattığı tahribatları ve yeniden bu tür salgınların oluşmasına mahal vermeyecek şekilde, ekolojik perspektifle, gıda güvenliği / güvencesini gözeterek, tarımsal üretim, gıda üretimi ve dağıtım süreci, ithalat ve ihracat politikaları ile Türkiye ’de yaşayan herkesin sağlıklı gıdaya erişimini sağlayacak kapsamlı planlar yapmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi, Mustafa Kemal Atatürk ’ün “Üreticilerden yoksun olan milletler üretenlerin esiri olur. Milli ekonominin temeli ziraattır. Köylü milletin efendisidir” sözünden hareketle, tarımı stratejik sektör olarak görmektedir.
“KALKINMANIN TEMEL ARACI TARIM SEKTÖRÜNDEKİ BÜYÜK ATILIM”
Tarım insanlığın beslenmesinde, kırsal kalkınmada, sanayi sektörüne ham madde sağlamada ve ihracatta önemli rol oynar. Tarım toplam iş gücünün üçte birinin geçim kaynağı ve toplumun her kesimini ilgilendiren stratejik bir sektördür.
Yıllarca küçümsenen, gözden uzak tutulan, küçülmesine göz yumulan bu stratejik sektör bugün ve gelecekte Türkiye ’nin lokomotif güçlerinden birisi olarak değerlendirilmelidir.
Ülkemizde artan işsizliğin, cari açığın, enflasyonun en güçlü panzehiri ve toplumsal huzurun, kalkınmanın en temel aracı Tarım Sektöründe gerçekleştirilecek büyük atılımdır.
Tarım Sektöründe gerçekleştirilecek bu atılımın merkezinde tarımsal üretim olmalıdır. Gıda, dağıtım, ithalat ve ihracat süreçleri tarımsal üretime göre inşa edilmelidir. Tarım ve gıda sisteminde üretim ve tüketim belli ilkeler doğrultusunda planlanmalıdır:
Tarımsal üretim için gerekli olan doğal varlıkların korunması
Üreticiden tüketiciye tüm aktörlerin ektin katılım ve refahının gözetilmesi
Gıda güvencesinden ve gıda güvenliğinden hiçbir nedenle ödün verilmemesi
İthalata dayalı politikalardan vazgeçilerek, ülkemizin gıdada kendine yeterliliğinin sağlanması
Tarımsal üretimin her alanının çok boyutlu demokratik planlama ile yönetilmesi
Ülkemizin ekolojisiyle, toplumsal ve kültürel yapısıyla uyumlu teknik ve teknolojiler geliştirilmesi ve bunların yaygın olarak kullanılmasını sağlayabilecek demokratik bir kamusal tarım ve gıda üretimi örgütlenmesinin oluşturulması