Yabancı Şirketlerin Elindeki Türk Tarımı
Serkan AĞAOĞLU
28 Mart 2019
Dünya, Ekonomi, Genel, Haberler, hayvancılık, Hibe ve Destek, Organik Tarım, Tarım, Tarım Alanları, tarım müdürlükleri
575 görenler
Köylülüğü AB ve ÇUŞ dayatmalarına çekebilmek için masa başı oyunlarla, büyükşehir yasalarında değişiklikler yaparak, sınır düzenlemeleri ile köyleri mücavir alan içine aktararak sanal kentler yaratmak, ayrıca “Büyük Şehir Yasası”, “Bütün Şehir Yasası” gibi yasalarla halkımızın kökleşmiş değer yargılarına ters gelen uygulamalarla küresel sermayenin tuzaklarına ortak olmak anlamını taşır. Ayrıca bu durum, kendimizi ve halkımızı aldatmak demektir. Gerçeği haritalarla oynayarak değiştiremezsiniz… Köylüyü köylülükten sınır oyunları ile uzaklaştıramazsınız. Aksine, köylüyü üretimden uzaklaştırarak, tarıma kotalar koyarak, bugün gelinen soğan ve patates kuyruklarında tüketiciyi öfke nöbetine terk etmek olur. Tarıma devlet desteği vermek ve hatta arttırmak köylüyü kalkındırır, ülkeyi yabancıya muhtaç etmez.
Köylü, “Köy Enstitüleri” projesi ile dünyanın en aydın bireyi konumuna gelecek iken, aydınlanma devriminin en güçlü savunucu olacağı açıkken ve Atatürkçülüğün en bilinçli ve yılmaz bekçisi durumunda ilerlerken onun önünü kesmek, yolunu tıkamak emperyalizmle işbirliği demektir. Bu tuzakların ülkemizde yarattığı tahribata seyirci kalınması, ülke kalkınmasına en büyük zararı verdiğine suç ortaklığına devam etmek anlamı taşır. Kırsal alan yok edilmemeli, köylülük tasfiye edilmemeli… Çağdaş insan, köy kültürünün en önemli öğesi olarak her ortamda yerini alır. Bugün, AB toplumunun uyuşturucu tuzağına düşmüş gençliği, ailenin yok olması, dayanışma kültürünün bireyin çıkar ilişkilerine terk edilmesi insanlığın tercihi olamaz. Bizim imece kültürümüz, kolektif dayanışmamız, kooperatifçilik geçmişimiz, aile birliğimiz insanlığın yeniden keşfedeceği değerler olarak beklemektedir.
ÇUŞ’LAR TARIMI YUTUYOR
Çok uluslu şirketlerin tarımdaki rolü artarak sürüyor. Son olarak gerine gerine halkın karşısına çıkıp, buğday üreticisine 30 bin lira prim ödeneceğini söyleyip, buğday üretiminin 30 tonla sınırlanacağını, bunun 10 tonuna peşin ödeme yapılacağını, kalanında bir ay içerisinde ödeneceğini açık alan söylevin de dile getirmek, halkın gözünün içine baka baka buğdayda kota geliyor demektir. Ayrıca bütün bunlara ek olarak, TMO’ nin özelleştirilerek, piyasanın tüccara terk edilmesi anlamına geliyor. AB ülkelerinin tamamı ABD, İngiltere ve İsrail tarım ekonomisine çok ciddi devlet desteği vermekte olduğu bilinen bir gerçek iken, bu ülkelerin tamamında yabancılara tarım alanlarının satışı tamamen yasak olduğu halde bizdeki bu vurdumduymazlık ve egemenliği küreselliğe terk ediş neyin nesi?
Köylülüğü “yenmek” amacıyla köylüyü Afrika halkının düştüğü kölelik düzeyine indirgemek olacak iş mi? Ne üreteceğine yabancılar karar vermekte, pazara el konmakta, tütün, şeker pancarı, pamuk, buğday, ayçiçeği, mısır, zeytin, çay, fındık, sebze-meyve üretimi ile hayvancılığa, balıkçılığa ağır kotalar getirerek kırsal alanı yok etmek, tarımı çökertmek ülke nüfusunun yarısını işsiz bırakmaktır.
Bir ülkede ister sanayi ülkesi olsun, ister sanayi ötesi işsizliği önlemenin yegâne yolu tarımsal üretimden geçer. Dünyanın en büyük ve vazgeçilmez en stratejik fabrikası topraktır. İnsanlığın bu büyük ve ilk fabrikasını ve onun işçileri olan köylüleri küçümseyerek, kent soylu yapacağız diyerek hiçbir yere varılamaz. Tarım devriminden sanayi devrimine geçmiş ve arkasından bilgi toplumunu kurduğunu savlayan ülkeler bile varlıklarını, Afrika kıtasının maden zenginliklerini, Ortadoğu petrollerini sömürerek ülkelerine aktarmalarına muhtaçlar. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri de tüketim toplumuna çevirerek emperyalist sömürü çarklarını sürdürmektedirler. Bunun içindir ki Çok Uluslu Şirketler, tütüne Philips-Morris aracılığı ile el koymakta, Wircinia tütününü ülkemizde kurduğu sigara fabrikalarıyla tütün tarımını yok ettiler. Cargill ile mısır, ay çiçeği, buğday, pamuk üretimimizi kontrol altına alıp ABD’de depolarda bekleyen tatlandırıcıları ülkemize pazarlayarak mısır şurubunu dayayarak, halkımızın pancardan ürettiği şekerini bitirmekte ve ağzının tadını kaçırmaktadır. Danone, Nestle, Kagomeco, Unilever, Teekane, Dr. Öetker, RJ Raynolds-BAT gibi yabancı ve yerli işbirlikçi şirketlerle hayvan ürünlerinden gıda ve tarım ürünlerine kadar,”Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası”, “Yabancılara Taşınmaz Satışı Yasası”, “Turizmi Teşvik Yasası”,”Endüstri Bölgeleri Yasası”, “Serbest Bölgeler Yasası” gibi daha bir yığın Brüksel kaynaklı yasalarla satın aldığı topraklarda kurduğu çiftliklerde Türk tarımının ve Türk köylüsünün, çiftçisinin canına okuyorlar.
KÖYLÜ KENDİ TOPRAĞINA YABANCILAŞIYOR
Yabancılara taşınmaz satışına izin veren yasanın yürürlüğe girmesinden bu yana, verimli tarım arazileri yurdun her bölgesinde çok büyük miktarlarda elden çıkmış ve çıkmaya devam ediyor. Bu güne kadar satılan arazi miktarı bilinememektedir. Zira tüm bilgiler karartılmış, aylardır gerçek kişilerin aldığı rakamlar verilmemekte, güncellenmemektedir. Verilen resmi rakamlarla 66 ülke vatandaşından 52 bin 884 kişi 388.430 dekar arazi almış durumda. Yani 388 km2. Bu da 315 km2 olan Malta adasından büyüktür. Bu arazilere kullanma hakkı (zilyetlik) devirleriyle alınanlar dâhil değildir. Şirketlerin aldığı miktarlar ilgili devlet kurumunun web sitesinde hiç verilmemekte. Maden arama ruhsatı adı altında yabancı çok uluslu şirketlere verilen imtiyazlar kamuoyundan gizlenmektedir.
İSRAİL TUZAKLARI DEVAM EDİYOR
İsrail GAP bölgesindeki tarım alanlarını kurduğu devlet şirketleri ve yerli bilinen holdinglerle aldığı, basına yansıyan haberlerle biliniyor. Yine İsrail, kendi ülkesinde bir karış arazi satışına ne kendi halkına ve ne de yabancılara izin vermemektedir. Topraklarının yüzde 80.4’ten fazlası devletin, yüzde 13.6’sı Yahudi Ulusal Fonu’nun kalan yüzde 6’sı İsrailli Yahudi vatandaşları ile Arap asıllı İsraillilere aittir… Ama İsrail, ülkemizin Mezopotamya ovasına, tanrının İsrail oğullarına vaat edilmiş topraklar olarak kutsadığı inancı ile sahiplenmek istemektedir. Bu nedenle Güneydoğu Anadolu’da, Urfa’da toprak alıyor. Konya ovasına da inerek 40 bin dekar araziyi Konya Karapınar ve Ereğli ilçelerinin Ambarlar ve Kavuklar köylerinin 40 bin dekar en verimli tarım arazilerini aldılar. Bütün bunları, “Tarımsal İşbirliği ve Kalkınma Projesi” adı altında yapıyorlar. Bunun bir başka adı da “Konya Ovası Projesi” şeklinde değerlendiriliyor. Yine, Mersin Erdemli ilçesinde bulunan “Alata Tarımsal Araştırma ve Geliştirme Çiftliği” nin de alınması…
Bu satış, İsrail elçisinin yöredeki incelemelerinden sonra tamamlanmıştır. Karadeniz’de çay üreticisi devlet desteğinden yoksun, fındık üreticisi Fiskobirlik’te her yıl bekleyen ürününü düşün fiyatla tüccara kaptırırken, Mersin’de muz üreticisi yabancı muz karşısında gerilerken, Ege’de her türlü tarım girdi fiyatlarının ateş gibi el yakması devam ederken ve son olarak Rusya kendi çiftçisini korumak amacıyla, Türk meyve ve sebzesine, sudan bahanelerle giriş yasağı getirirken, tarımın sorunlarını bütün bunların dışında değerlendirebilmek olanak dışıdır.
Tarımın çöküşü ile yoksullaşan, yoksunlaşan ve her türlü devlet desteğinin özelleştirmeler nedeniyle geri çekildiği bir ortamda, çaresiz kalması sonucunda birer birer toprakları yabancıların eline geçen köylümüz elbet daha fazla dayanamaz.
ORHAN ÖZKAYA