Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, beşinci gününe giren İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında gerçekleşen ‘Millet İttifakı Başkanlar Buluşması’nda konuştu.
Konuşmasına “İkinci Yüzyılın Türkiye’sini birlikte inşa edeceğiz” sözleriyle başlayan Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın belirlediği 4 ayaklı strateji hakkında bilgi verdi.
“Öyle bir sistem kuralım ki”
Atatürk’ü her zaman siyasi bağımsızlık ve ekonomik bağımsızlık ilkeleri ile andığını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Bugüne kadar büyük sıkıntılar çektiğimizi biliyoruz. Zaman zaman büyük krizlerin çıktığını biliyoruz. Ama öyle bir sistem, öyle bir düzen kuralım ki; kim iktidara gelirse gelsin Türkiye bir daha bu tür krizlerle karşı karşıya kalmasın” ifadelerini kullandı.
“Birinci ayak güçlü bir demokrasi”
Bu amaçla dört ayaklı bir stratejiden söz edeceğini belirten Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı olarak hedeflerini anlattı. Kılıçdaroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
Birinci ayak güçlü bir demokrasi, güçlü bir parlamenter sistem… 6 lideri bir araya getiren temel felsefenin özünde demokrasi yatıyor. Demokrasinin gelişmediği hiçbir ülke gelişmemiştir. Dolayısıyla dünyaya baktığımızda kişi başına gelirin en yüksek olduğu ülkelerin tümünde güzel bir demokrasi anlayışı ve geleneği vardır.
Kuvvetler ayrılığını getirmek zorundayız. Yasama, yürütme ve yargıyı sağlıklı işleyen, birbirini denetleyen güçler haline getirmek zorundayız.
Sağlıklı işleyen hiçbir demokraside denetimsiz alan yoktur. Her alan mutlaka denetlenir. TBMM’ de denetlenir.
Özgür medya… Özgürlüğün olmadığı bir yerde zaten demokrasi olmaz. Medyanın da özgür olması lazım. Bunun altyapısını koşulsuz sağlanması gerekir.
Denetimsiz bir güç demokrasilerde yoktur. Siyaset kurumunun halkına hesap vermesi gerekiyor. İktidar sahipleri halka hesap veremiyorsa orada demokrasi yoktur.
Demokrasinin varlığı halktan toplanan vergilerin hesabının halka verilmesidir ve devlette saydamlığın sağlanmasıdır.
“Ulusal Vergi Konseyi kuracağız”
Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçerken Millet İttifakı olarak dedik ki; Ulusal Vergi Konseyi kuracağız. 85 milyondan toplanan vergilerin nerelere harcandığını, Ulusal Vergi Konseyi her yıl bir rapora bağlayacak. Resmi Gazete’de yayınlanacak ve bütün Türkiye’de herkes bilecek. Bunun taahhüdünü yaptık, 6 lider altına imza attık.
Sağlıklı işleyen demokrasilerde siyaset kurumunun lekelenmemesi, temiz kalması lazım. Bu konuda da bir irade ortaya koyduk. Siyasi Etik Kanunu çıkaracağız dedik ve 6 lider altına imza attık. Siyaset ahlak zemininde yürürse pek çok sorun kendiliğinden çözülmüş olacak.
Ve elbette siyaset kurumu, yani iktidar sahipleri parlamentoya bütçe getirirler. Paraların sağlıklı bir şekilde harcanıp harcanmadığının hesabının verilmesi lazım. Nereye? Aynı zamanda parlamentoya… 6 lider bunun için oturup tartıştık. Plan ve Bütçe Komisyonu dışında bir de Kesin Hesap Komisyonu kuracağız dedik. Yani bir yıl önceki bütçenin kaynaklarının nerelere harcandığının hesabını vereceğiz.
Ve bir şey daha yaptık. Bizim tarihimizde bir ilk. Dedik ki Kesin Hesap Komisyonu başkanı ana muhalefet partisinden olacak. Yani iktidar sahipleri gelecek TBMM’de hesap verecek.
“İkinci ayak üreten Türkiye”
Kılıçdaroğlu stratejisindeki ikinci ayağı ‘Üreten Türkiye’ başlığında topladı. Türkiye’nin her alanda üreten bir ülke olması gerektiğinin altını çizen Kılıçdaroğlu; “Kaynaklarımız var ve çalışkan insanlarımız üretimden koparılıyor” ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu stratejisinin ikinci ayağını şu sözlerle anlattı:
Herkesin ürettiği güçlü bir Türkiye, dışarıya el avuç açmayan bir Türkiye inşa edeceğiz. Üreten Türkiye; yeri geldiğinde komşularına ve dünyaya yardım yapabilecek güce ve kapasiteye sahip bir Türkiye demektir.
Neyi nasıl üreteceğimizi çok iyi bilmek zorundayız. 21. yüzyıl ekonomisi tarım-sanayi ekonomisi değil bilgi ekonomisidir. Hangi ülke bilgi üretirse o ülke hızla büyür ve kalkınır. Bilgiyi üniversitelerde üreteceğiz. O nedenle bizim iktidarımızda üniversitelerde her türlü düşünce özgürce karşılanacak.
Hiç kimse farklı düşündü diye üniversiteden atılmayacak. Üniversiteler birer bilgi yuvası olacak. Üniversitelerin ürettiği bilgiler sanayici tarafından elle tutulur metaya dönüştürülecek.
“MIT ziyaretim eleştirildi ama…”
Benim MIT’ye gidişim pek çok kesim tarafından eleştirildi. Biz ABD’nin ve dünyanın en önemli teknoloji üreten üniversitelerinden biri olan MIT’de çalışan, Türkiye üniversitelerinden mezun olmuş ve oraya gidip çalışan hocaları kendi ülkemize getirmek zorundayız. Burada çalışıp üretmeliler. Burada bütün yaratıcı güçlerini ortaya koymalılar.
Yani biz katma değeri yüksek ürün üretmek zorundayız. Katma değeri yüksek ürün üretmeyen Türkiye kalkınamaz, söz sahibi olamaz.
“Çip üretmeliyiz”
Bilgi ekonomisine sahip olan ülkeler üretiyor, biz onların pazarıyız.
Açık ve net söylüyorum, Millet İttifakı iktidarında biz başkalarının pazarı değil üreten ve dünyaya mal ihraç eden bir ülke olacağız. İddiamız güçlü ve kuvvetli.
20. yüzyıl petrol yüzyılıydı ve petrol savaşları vardı. 21’nci yüzyıl çip savaşlarıdır. Çipi kim üretecek? Çipin nerede üretileceğine biz karar vereceğiz. Yani bilgi üretenler karar verir. 21. Yüzyılın Türkiye’sinin temel hedefi bilim, sanayi ve teknolojide çip üreten bir ülke olmak. Hedefi yüksek koyacağız ve o hedefi mutlaka yakalaşacağız.
“Üçüncü ayak: Güçlü sosyal devlet”
Stratejisinin üçüncü ayağını güçlü bir sosyal devlet olarak tanımlayan Kılıçdaroğlu, iktidarlarında çocukların yatağa aç gitmeyeceğini ifade etti.
Kılıçdaroğlu; “Güçlü bir sosyal devlet kuramazsak, istediğiniz kadar üretin ama hakça bölüşmezseniz, toplumun bir kesimi yoksul bir kesimi varsıl olursa orada huzur olmaz. Orada bereket de olmaz. Huzurun olması yaratılan kaynağın hakça bölüşülmesine bağlıdır. Yani hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği güzel bir Türkiye’yi demokrasi ile yeniden inşa edebiliriz. Bugün Türkiye’de sosyal devlet büyük yara almış durumdadır. Özellikle son 5-6 yılda alt gelir gruplarından bir avuç üst gelir grubuna milyarlarca dolarlık kaynak aktarılıyor. Tabanda bir yoksullaşma süreci başladı” diye konuştu.
“Dördüncü ayak: Sürdürülebilirlik”
Kılıçdaroğlu liyakat ve eğitim eleştirileri getirdiği sürdürülebilirlik konusunda ise şu ifadeleri kullandı:
Gayet güzel demokrasiyi getirdiniz. Ürettiniz, sosyal devleti inşa ettiniz ama durduğunuz andan itibaren geriye gidersiniz.
Sürdürülebilirliğin kilit anahtarı devlette liyakattir. Yani birikimli insanların devlet yönetiminde olmasıdır. Yani birikimli, üreten insanların üniversitelerde olmasıdır.
Bu kültürlere sıcak siyaset müdahale etmez
Değişime ayak mı uyduracağız, öncülük mü yapacağız? Bunun kararını vermek zorundayız. Biz değişime ayak uydurmak istemiyoruz. Onlar yaptı biz de yapalım. Hayır! Biz yapalım onlar bizi izlesin. Devletin kurumları vardır, o kurumların da kendi kültürü vardır. Tarihsel süreç içinde o kültür sıcak siyasetin müdahale edemeyeceği kadar güçlü bir hal alır.
Merkez Bankası böyledir, bakanlıklar böyledir. Bu kültürlere sıcak siyaset müdahale etmez.
Çocuklarımız neyi merak ediyorlarsa araştırabilecekleri alanlar olacak
Sürdürülebilirliğin temel anahtarlarından biri de eğitimdir. Eğitimin yeniliğe açık olması lazımdır. Eğitimin merak duygusunu büyütmesi gerekir. Merak duygusunu büyütüyorsanız ve çocuk yaşamı sorgulayabiliyorsa o zaman Türkiye hızla büyümenin ve sürdürülebilirliğin önünü açmış olur.
Biz eğitim sisteminde de köklü değişiklikler yapacağız. Çocuklarımız neyi merak ediyorlarsa araştırabilecekleri alanlar olacak.
Onları suçlamadan onları cezalandırmadan, neden soru soruyorsun demeden ne kadar çok nitelikli soru sorabilirlerse eğitimin de o kadar değerli olduğunu göreceğiz. Bu sürdürülebilirliğin liyakatle beraber temel anahtarlarından birisidir.