CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeni yasama yılının ilk TBMM Grubu toplantısını, Meclis’teki 600 milletvekilini temsilen Türkiye’nin 81 ilinden gelen 600 genç ile birlikte düzenledi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, “Bugün CHP Grubu’nda kimler var? Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün vatanı emanet ettiği gençler var. CHP Grubu adına hepinize ‘hoş geldiniz’ diyorum. Dün, size emanet edilen vatanın bugün ve gelecekte size ihtiyacı var. Yarınlarımızın; demokrasi özgürlük ve huzur içinde var olması için size ihtiyaç var. Ve sizi seven, size güvenen Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğunda oturan Kemal Kılıçdaroğlu var. Onun önderliğinde birlikte başaracağız.” dedi.
Kılıçdaroğlu ise konuşmasında şunları kaydetti:
“Her toplantıya bazen acı haberlerle başlıyoruz. Bir müzisyenimizin öldürülmesi hepimizin yüreğinde derin izler bıraktı. Bir müzisyeni öldürmek, bu kadar kamplaşma, bu kadar kavga toplumu nereye götürecek? Sevgili gençler Türkiye’yi barıştırmak istiyorum, huzur olsun istiyorum. Her genç bu ülkenin sokaklarında, caddelerinde özgürce gezsin istiyorum. Her genç; istediği müziği dinlesin, istediği müziği yapsın istiyorum. Türkiye’de her genç düşünce özgürlüğüne sahip olsun, siyasetçileri yeri geldiğinde rahatlıkla eleştirebilsin. Attığı bir tweet, sosyal medyadaki bir haber dolayısıyla karamsarlığa, kuşkuya düşmesin istiyorum. Yani özgürlük, huzur istiyorum. Bu ülkede hangi görüş, inanç, kimlikten olursa olsun hep beraber huzur içinde yaşamak istiyoruz, bunun yolunu açmak istiyorum.
Siz haykırıyorsunuz. Hakkı, hukuku ve adaleti istiyorsunuz. Adaletin olmadığı yerde gençlik olmaz. Adaletin olmadığı bir yerde; üretim, düşünce özgürlüğü, hak, hukuk; devlet olmaz. Devleti inşa edeceğiz, adalet üzerine beraber inşa edeceğiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün size emanet ettiği Cumhuriyeti, 100. yılda ikinci yüzyıla giderken, o Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracağız, bunu sözünü veriyorum sizlere.
Toplumu neden kavga eder hale getiriyorsunuz? Neden ayrıştırıyorsunuz, neden bölüyorsunuz? Düşünce özgürlüğü varsa, aklı kullanmak varsa… Akıl. Yüce Yaradan’ın bize bahsettiği en önemli unsur. Akıl, yani düşünmek, iyi şeyler yapmak, bilime katkıda bulunmak, insanlığa katkıda bulunmak, ezilen insanın yanında olmak. Yazı yazdı diye hapse atılan insanların sesi olmak. Bunları yapmaya karalıyız. En büyü gücüm, bu ülkenin gençleri yani sizlersiniz.
“7,5 milyon gencin tarihsel bir sorumluluğu var”
7,5 milyon gencimiz ilk kez sandığa gidip oy kullanacak. 7,5 milyon gencin tarihsel bir sorumluluğu var. Ya bir dikta yönetimine kalıcılık sağlayacağız ya da bir dikta yönetimini demokratik yollarla sonlandıracağız. İkincide, benimle beraber olmaya hazır mısınız?
“Tarihi sorumluluğu beraber yerine getireceğiz”
Hazırsanız beraber çalışacağız. Benim kadar çalışmaya bilirsiniz. Onu da anlayışla karşılarım. Benim sorumluluğum, milletvekili arkadaşlarımın, gençlik kollarının, kadın kollarının sorumluluğu günün 24 saati çalışmaktır. Dokunulmayan insana dokunacak, uğranılmayan eve uğrayacağız. Onların sorunlarını dinleyecek ve nasıl çözeceğimizi anlatacağız. Kavgadan bıktığımızı; kavgasız bir Türkiye istediğimizi, saygın bir Türkiye istediğimizi, birilerine el avuç açan değil kendi ayakları üzerinde duran bir Türkiye istediğimizi her yerde anlatacağız. Bu tarihi sorumluluğu ben ve siz, beraber yerine getireceğiz. Görevinizin kolay bir görev olmadığını biliyorum, bunun farkındayım. Önünüze engeller çıkarılacak, bunun da farkındayım. Ama sizler Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’yi emanet ettiği gençleri her engeli aşıp, hedefe ulaşma konusunda kararlı ve azimli olmak zorundasınız.
“Sesinizi kısmak isteyebilirler, hazırlıklarını yapıyorlar”
Sesinizi kısmak isteyebilirler, onun hazırlıklarını yapıyorlar. ‘Dezenformasyon yasası’ getirdiler. Geçen dönem CHP’liler buna karşı çıktı, direndiler… Ve geri çektiler. Şimdi parlamento açılıyor. İlk önce bu yasa teklifini getiriyorlar. Bakın sevgili gençler, hukuk dediğimiz yapı içinde eğer bir haber yalansa tekzip gönderebiliyorsunuz. Mahkemeden tekzip kararı almadan bile açıp telefon ile gazeteci ile konuşabiliyorsunuz. Eğer hala yanlış haber yapılıyorsa tazminat davası açabiliyorsunuz. Hukukun tanıdığı bütün yolları deneyebilirsiniz. Ama bununla yetinmiyorlar.
“Kalemini satandan gazeteci olmaz”
İki tür medya var şu an Türkiye’de. Bir; gazeteciliğin hakkını veren, eleştirel olarak olaylara bakan, gerçekleri topluma aktaran bir medya. Özgürlükçü medya diyoruz. Burada gerçek anlamda birer gazeteci. Özgür medyada görev alan ve kalemini satmayan bütün gazetecilere selam ve saygılarımızı gönderiyoruz. Kalemini, dolayısıyla iradesini satan gazetecilere gazeteci demiyoruz. Onun adına zaten diyoruz, havuz medyası. Havuz medyasının neler yaptığını, toplumu nasıl kamplaştırdığını, beğenmediği, kendilerini övmediği insanları nasıl düşman ilan ettiklerini gayet iyi biliyoruz. Yalanın her türlüsünü bunlar rahatlıkla yazabiliyor, çizebiliyor, söyleyebiliyorlar. Gençler bir gerçeği daha bilmenizi isterim. Bakın televizyon kanallarına, hiçbir AK Partili milletvekili çıkıp tartışma programlarına katılmaz. Katılmıyor zaten. Çünkü vicdanı olan AK Partili milletvekilleri ya çıkar doğruyu söylerse ne olur, diye kaygı içindeler. Onun yerine kalemini satan gazeteci kimlikli insanları çıkarıyorlar. Günün 24 saati, altında gazeteci yazıyor; hiçbirisi gazeteci değil. Kalemini satan insandan gazeteci olmaz. Nokta.
“Demokrasiyi savunuyoruz, baskı rejimini değil”
Ellerinde büyük silahlar var. Basın İlan Kurumu, basın infaz kurumuna dönüştü. 31 Ocak 2020 tarihinden bu yana Yeni Asya Gazetesi’ne tek bir ilan bile verilmiyor, Evrensel Gazetesi’ne tek bir ilan verilmeme kararı aldılar. Gazeteci kimliğini özgürce kullanacak ve yazacaktır. Bizim görüşlerimizi paylaşır veya paylaşmaz ayrı şey. Her düşünceye saygı göstermek her CHP’linin temel görevlerinden birisidir. Siz bir düşünceyi yasaklarsanız, bir düşünceyi savunan gazetelere yasak getirirseniz bunlar doğru değildir. Demokrasi bu değildir. Demokrasiyi savunuyoruz, baskı rejimini değil. Havuz medyasının gazeteleri… Sabah var, Akşam, Şafak var. Bir sürü gazeteleri var… Hepsine bakın, tirajları 100 binin üstünde. Bayide yok, 100 binin üstünde. Dünyanın parası aktarılıyor buraya. Sizin ödediğiniz vergilerle aktarılıyor.
“Sizin ödediğiniz vergileri havuz medyasına aktarıyorlar”
Bütçe konuşmasında tirajların sağlıklı bir bağımsız kuruluş tarafından denetlenmesini ve buna göre ilan verilmesini istedim. Yapmıyorlar. Sizin ödediğiniz vergileri havuz medyasına aktarıyorlar. Hiç meraklanmayın, hepsini beraber çözeceğiz.
Havuz medyası, her kanaldan besleniyor. En büyük kaynağı beşli çete. Beşli Çete’nin varlık nedeni havuz medyasıdır, havuz medyasının varlık nedeni de beşli çetedir. O nedenle söylüyorum, geliyor gelmekte olan, Beşli Çete’yi bulacağız ve yakalayacağız onları.
“Bu ülkenin gençlerine katıksız güveniyorum”
Şimdi getirmişler bir kanun teklifi… Bütün bunlar yetmiyormuş gibi özgür medyayı susturmak için başka arayışlara giriyorlar. Biz bunu da biliyoruz. Hangi arayışın içine girerlerse girsinler bu ülkenin gençleri doğruları mutlaka görecek ve doğruları mutlaka Türkiye coğrafyasının her sathında seslendirecektir. Ben bu ülkenin gençlerine katıksız güveniyorum ve inanıyorum. Sizler bu ülkeyi gerçek anlamda değiştireceksiniz.
“Toplumun nasıl soyulduğunu kimse öğrenmesin diye…”
Dezenformasyon yasasını getirmelerinin temel amacı saray ve şürekasının ve onun beslemelerinin yaptıkları yolsuzlukları kimse yazmasın. Mahkemelerden karar çıkarıyorlar, haberlere yasak getiriyorlar. Bir örnek sevgili gençler. Hızlı tren yapılacaktı. İhalesi açıldı. Almanya’dan bir firma girecekti. 10 milyon Euro rüşvet dağıttılar. Buradaki mahkemede gizlilik kararı aldılar, kimse öğrenmesin diye. Almanya’da da mahkemeler var. O mahkemelerden öğreniyoruz. Onların hazırladığı raporlardan öğreniyoruz. Aynen okuyorum. Siemens Türkiye’nin verdiği 10 milyon Euro’nun şu şekilde dağıtıldığını söylüyor: ’10 milyon Euro’nun yüzde 30’u Türk devlet görevlilerine…’ Soru şu, Türk devlet görevlisi kimdir, herhalde Bay Kemal değil. Malum devlet görevlileri. Yüzde 20 Kolin’e, yani Beşli Çete’nin aktörlerinden birisine. Yüzde 20 TCDD yetkililerine. Yüzde 20 Siemens ile Kolin’i buluşturan aracılara. Yüzde 10’u Siemens Türkiye’nin yöneticilerine verdik, diyorlar. Şimdi bunlara tamamen yasak getirmek istiyorlar. Halk gerçekleri öğrenmesin, toplumun nasıl soyulduğunu kimse öğrenmesin diye.
“Siz neredeydiniz?”
Şimdi diyorlar ki ‘Türkiye’nin bu hale gelmesi dış güçler yüzünden.’ Siz de çok duyuyorsunuz. Dış güçler Türkiye’yi bu hale getirdiyse, şu soruyu rahatlıkla sorun: Siz neredeydiniz? Siz demek ki ülkeyi yönetemiyorsunuz. Son mermiyi de ekonomiye sıkmışlar. Devleti yönetemediklerini itiraf ediyorlar. Eskiden hep CHP’yi suçlarlardı. ‘Hep CHP’nin yüzünden oldu.’ ‘Hep CHP yaptı’ diye. Şimdi artık baktılar ki halk da inanmıyor. Şu soruyu sordu, sıradan bir vatandaş, Erzurum’da sormuştu. Kendi aralarında tartışırken ‘Ya biz hep CHP’yi suçluyoruz ama bu CHP çoktandır iktidar olmadı ki. Niye suçluyoruz?’ Sonra düşünmüşler, ‘haklı niye suçluyoruz?’ İktidardakiler var, yönetenler onlar. Malı götürenler, toplumu ayrıştıranlar onlar. Çünkü doğruları bilmeye, öğrenmeye tahammül edemiyorlar. Geniş kitlelerin doğruları öğrenmesini istemiyorlar. Eğer siz ‘dış güçler’ edebiyatı yapıyorsanız, oradan ayrılacaksınız; dış güçlere direnen, onuru ile namusu ile direnen, Türkiye’nin bekası için direnen CHP’ye kapı aralayacaksınız.
“Kimin faizini indirdiler?”
Bir şeyi bilmenizi isterim. Şu anda ülkeyi yönetenler gayet açık ve net bir şekilde halka yalan söylüyorlar. Ne diyorlar, biz faize karşıyız, faizi indireceğiz; diyorlar. Soru şu: Hangi faizi, kimin faizini indirdiler? Merkez Bankası’nın bankalara açtığı faizini indirdiler. Halkın faizini değil. Üretenin, alın teri dökenin faizini değil. Merkez Bankası bankalara kredi açıyor, onun faizini indirdiler. Vatandaşın devlete borcu varsa; o faizi yüzde 30’a çıkardılar. Vatandaşın devletten alacağı varsa, onun faizi de yüzde 9. Şu soygun düzenine bakar mısınız? Bu yılın bütçesinin, 2022 bütçesinin ilk sekiz ayında; bütçeden ödenen faiz 250 milyar lira. Ama çiftçiye verdikleri destek 25 milyar lira, esnafa 6 milyar lira. Dünyada, bankacılık sisteminde yüzde 400’lük, 500’lük kârı sağlayan, bu faiz imkanını onlara sağlayan, faize karşıyım diyen zihniyettir. Onu da değiştireceğiz. Faizi tefecilere değil bu ülkenin üretenlerine, çiftçisine, sanayicisine, emeklisine, kim üretiyorsa ve kazanıyorsa ona vereceğiz. Kaynak onun kaynağı olacak.
“Bu dil zehirli bir dildir”
‘Sırf daha iyi arabaya binmek, daha iyi telefon kullanabilmek, daha iyi konsere gidebilmek gibi süfli hevesler ile ellerin, başka ülkelerin, başka toplumların kapısına varanlara acıyarak bakıyorum’ diyor. Yani yeni bir arabaya bineyim, telefon alayım, müzik dinleyim diyenler Türk Dil Kurumu’nun verdiği açıklamaya göre ‘süfli’, yani ‘aşağılık ve bayağı’ insanlar. Bunlara acıyorum, diyor. Değerli gençler bu dili sakın kullanmayın. İnsanınıza saygılı olun. Bu dil zehirli bir dildir. Kutuplaşmayı yaratan bir dildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli koltuğunda oturan birisinin böyle bir dil kullanması hepimizin kendi vicdanında derin sorgulamalar yapmamız gerektiği bir alandır. Böyle bir dile kendi insanınıza, gençlerinize neden kullanıyorsunuz? Sen iş verdin de çalışmadı mı, sen imkân sağlandın da olmadı mı? Ülkede gençlerin umudunu kırarsan gençler umudunu yurt dışında arıyorlar. Bu tablo bizim kaldırabileceğimiz bir tablo değildir. Bu tabloyu birlikte değiştireceğiz.
“Hırsızdan yönetici olur mu?”
Bu gençler, yani sizler, yani Türkiye’deki gençler; sarayın ya da havuz medyasının beslemeleri olmak istemediler. Çalışarak, üreterek, kazanarak kendilerine daha iyi ve mutlu bir yaşam kurmak istediler. Bu gençler; işsizlik varken birilerinin dört yerden, beş yerden, altı yerden maaş almalarını istemediler. Çalışarak, üreterek, kazanarak, alın terlerinin karşılığını almak istediler. Bu gençler rüşvet alan büyükelçileri tayin eden gençler değil. Bu gençler rüşvet alan büyükelçilerin tayin edilmesini Türkiye’nin onuruna vurulmuş bir darbe olarak görüyorlar. Rüşvetçiden büyükelçi olur mu? Hırsızdan yönetici olur mu, çalandan yönetici olur mu? Sorumluluğunuz çok ağır.
“Bizi sokaklara çekmek istiyorlar”
Onlar bizi zaman zaman tahrik ederek sokaklara çekmek, cam ve çerçeve indirmek, polisleri üstümüze saldırmak istiyorlar. Çok dikkatli, kararlı, hep birlikte sandığı bekleyeceğiz. Sandık geldiği zaman her birimiz tek tek arkadaşlarımızı, dostlarımızı alarak, komşularımızı alarak sandığa gideceğiz ve Türkiye’nin kaderini hep birlikte değiştireceğiz, çağdaş uygarlığa ulaştıracağız. Gençlik hayal kurmak demektir. Hayal kurmaktan sakın vazgeçmeyin. Sizin hayalleriniz, benim hedefim olacak.
Bahçeli’ye yanıt
Bir parantez açayım, biraz gülelim. Sayın Bahçeli bugün demiş ki… ‘Ey Kılıçdaroğlu DNA testi yap’ diye. Vallahi güzel bir öneri ama bir şartım var. Beraber DNA testi yapacağız. Kimin ne olduğu çıksın ortaya. Beraber. Bir daha açık ve net söylüyorum, beraber gideceğiz. Birlikte gideceğiz. Aynı laboratuvara gideceğiz ve birlikte DNA testi yapacağız.
Ama ona bir ipucu daha vereyim. Benim kim olduğumu öğrenmek istiyorsan, Konya’nın Akşehir’ine gideceksin. Seyit Mahmudi Hayrani Türbesi’nde bir Fatiha okuyacaksın. İki, İstanbul Müftülüğü’ne gideceksin, Kuyud-ı Kadime arşivi var, o arşive bakacaksın. Benim kim olduğumu öğreneceksin. DNA testi yapmaktan asla vazgeçmem. Kim olduğumu biliyorum, herkesin kimliği nasıl şerefiyse, benim kimliğim de benim şerefimdir.
Dün akşam bir video yayınladım. Bu millet ne çektiyse; ayrışmadan, kutuplaşmadan, kutuplaşmadan, siyasilerin bile isteye düşmanlaştırmasından ne çekti. Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde, bugün yaşanan kutuplaşma ortamını hiç yaşamadık. İlk kez bu kadar derin bir kutuplaşma yaşıyoruz. Eğer bu toplum, yarınlara umutla bakacaksa, yarınlara odaklanacaksa bu ayrışmanın kesinlikle bitmesi lazım. Bu nedenle ben bir helalleşme çağrısı yaptım. Helalleşme yolculuğuna çıktım. Uzun süredir ülkenin yaralarını kapatmaktan söz ediyorum. Çünkü ülkemizin çok fazla açık yarası var, kabul edelim. Bu yaraları kanatanlar; oy devşirmek ve koltuğunu korumak isteyen siyasilerdir. Halkımızı yorgun düşürdü bu yaralar. Artık devlet bu yaraları kapatmak zorundadır. Ben ucu nereye varacaksa varsın, bedeli ne olacaksa olsun, bu yaraları sarmaya ant içtim.
(Gençlerin ‘barışa barışa kazanacağız’ sloganları üzerine) Güzel bir slogan. Türkiye barışacak. Türkiye, sadece kendi içinde değil dünya ile barışacak. Birileri uğraşsın; aday kim, kavga mı var, ayrışma mı var, tartışma mı var? Emin olun gençler, geliyoruz biz geliyoruz ve geleceğiz. Güzel bir ittifakımız var. Vatan sevdalılarının ittifakıdır bu ittifak. Yaraları sarmaya geliyoruz.
“Yüreği yeten de peşimden gelsin”
Saray beni iyi dinlesin… Kadınların duygularını ve inançlarını istismar ettiğiniz yeter. Bugün kanun teklifimizi Gazi Meclisimize veriyoruz. Göreceğiz kim samimi kim samimi değil. Artık kanunu çıkaralım ve bu çağdışı tartışma bitsin. Yüreği yeten de peşimden gelsin. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum. Ülkemizin çok açık yaraları var. Daha cesur adımlar atmamız gerekecek. Oy hesabı değil. Altını özenle çiziyorum. Huzurun, geleceğin, büyümenin, itibarlı bir Türkiye’nin hesabı için biz bunu yapıyoruz; oy hesabı için değil. Omuz omuza, yan yana yapacağız sevgili gençler. Ben biliyorum, milletimiz de bunu biliyor.” (ANKA)