Final’e kalan “Organik Hoşaf Projesi” neden küçümsendi?Araştırma yapmayanın söz hakkı varmı?
Çiğdem Gkhüseyinoğlu
11 Ağustos 2017
Ekonomi, Genel, Haberler, Hakkımızda
671 görenler
TRT’nin düzenlendiği “Bir Fikrin mi Var?”isimli yarışma programında, Kübra Ağca isimli gıda mühendisi gencin “Organik Hoşaf Projesi“nin finale kalması sosyal medyada çok konuşuldu.
Gazeteci-Yazar Soner Yalçın da konuyla ilgili önceki gün bir yazı yazdı ve “Kübra’nın hakkı birinciliktir” dedi. Fransa’daki peynir ayaklanmasını hatırlatan Soner Yalçın, “Kübra Ağca, katkı maddesiz raf ömrü uzun doğal bir içecek buldu ise, bu büyük buluştur. Diğer yarışmacıların hakkını yemek istemem ama yapım şirketinin açıklaması doğru ise Kübra’nın hakkı birinciliktir. Kübra Ağca buna karşı alternatif sağlıklı beslenme için çaba harcıyor ise nasıl onu desteklemeyiz? Zihninizi kirleten ‘Gardrop muhalefetini’ bırakınız artık” diye yazdı.
Soner Yalçın’ın yazısına Aydınlık gazetesi yazarı Tunca Arslan’dan destek geldi. Tunca Arslan, “Araştırma yapmayanın söz hakkı yoktur” başlıklı yazısında “Soner Yalçın’a tümüyle katılıyorum” diyerek “Devrimci, ilerici, bilimsel tavır budur. Araştırma yapmayanın söz hakkı yoktur” açıklamasında bulundu.
İşte o yazı:
Soner Yalçın, geçen çarşamba Sözcü’deki yazısında, önemli, yakıcı, acı bir soru attı ortaya: “Niye böyle gerici bir noktaya savrulduk biz?” Yalçın’ın kastettiği, müftü nikâhı, evrim teorisi, müfredat, laiklik tartışmaları değil, son günlerde özellikle sosyal medyada adeta linç kampanyasına dönüştürülen “organik hoşaf” meselesi.
Gerici noktaya savrulanlar da ilerici, devrimci, sosyalist, modern, çağdaş pozlar takınıp kendilerini eşek durumuna düşürenler, yani hoşaftan anlamadıklarını bir çırpıda çok belli edenler.
Genç gıda mühendisi Kübra Ağca, içimizin dışımızın GDO, hormon vb. olduğu şu koşullarda, yiyecek ve içeceklerin sağlıklı kalma süresini katkı maddesi kullanmadan uzatmak için bir çalışma yaptı ve ortalık karıştı. Ağca’nın başörtülü olması, olayın TRT’nin bir yarışma programında gerçekleşmesi, “Hadi bugün twitter ve facebook’ta biraz daha şenlikli muhalefet yapalım!”cıları çok heyecanlandırmış olacak ki koca koca kadınlar ve adamlar, dalgalar halinde kepçelerle saldırdılar “organik hoşaf”a.
Muhalefetin tadı, ortada bir yalan döndüğünün, söz konusu projenin birincilik falan kazanmadığının belli olmasıyla da kaçmadı ve bu tuhaf kampanya Talat Bulut’un bile 45 saniyelik yüksek fikirlerini beyan ettiği bir noktaya kadar ulaştı.
Gıda ya da kimya mühendisi değilim, hoşaf sevmem, spor programları dışında TRT’yi izlemem, kamusal alanda türbana karşıyım, o yarışmayı da hiç seyretmedim ve topa tutulan projeye dair ayrıntılı bilgi sahibi değilim… Ama bildiğim ve emin olduğum bir şey var ki bu ülkede “sol”un bir kesimi (uzun süredir) hızla kalitesizleşmekte, olan bitene alabildiğine yüzeysel yaklaşmakta, bilgi edinmek konusunda hiçbir zahmete girmemekte ve dolayısıyla giderek çürüyüp gericileşmekte.
Gezi gibi zekânın, yaratıcılığın, kültürün, bilginin, umudun damga vurduğu muazzam bir sürecin ardından, gerçekten de dört yılda niye böyle gerici bir noktaya savrulduk, bu kadar önyargılı ve yarı cahil bir hale nasıl geldik, neden her şeye son derece karamsar bir alaycılıkla yaklaşır olduk… Ve en önemlisi tüm bunları, daha da ötesi linç kültürünü ne zamandır “muhalefet biçimi” kabul etmeye başladık…
Yıllar önce Savaş Ay’ın “A Takımı” programında, Samsun’da yaşayan bir adam konu edilmişti. Belli ki yoksul birisiydi ve hiçbir uzmanlığı olmadığı halde bahçesinde beslediği köpeği birkaç kez ameliyat etmesi nedeniyle gündeme gelmiş, hayvanseverlerin hışmına uğramıştı.
Program boyunca Savaş Ay dahil, stüdyodaki herkes demediğini bırakmadı o adama, “sapık… cani ruhlu…” ilan edildi. Sonra bir tanıdığının telefon bağlantısıyla anlaşıldı ki adamın küçük yaşlardaki çocuğu kalp hastası ve ameliyat için tek kuruşu yok. “Belki çocuğumu ben ameliyat etmek zorunda kalırım diye deneme yaptım” demişti zar zor. Bu kez de “cahil… o çocuğu bu adamdan kurtarmak lazım…” denilmiş ama hiç kimse Samsunlu o babanın çaresizliğini anlamak istememişti. Hâlâ büyük sıkıntıyla, üzüntüyle anımsarım o programı ve dört beş saat boyunca dönen muhabbeti.
O linç gösterisinin bir benzeri, hayatları boyunca taş üstüne taş koymamış insanlar tarafından “hoşaf moşaf” alaycılığıyla ve solculuk-ilericilik adına genç bir kıza yapılıyor şimdilerde. “
Kübra Ağca, katkı maddesiz raf ömrü uzun doğal bir içecek buldu ise, bu büyük bir buluştur. Diğer yarışmacıların hakkını yemek istemem ama yapım şirketinin açıklaması doğru ise Kübra’nın hakkı birinciliktir. Sırf başörtülü olduğu için genç bir bilim insanına saldırı doğru değildir” diyen Soner Yalçın’a tümüyle katılıyorum.
Devrimci, ilerici, bilimsel tavır budur. Araştırma yapmayanın söz hakkı yoktur.
Hasatdergisi.com