Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Türkiye’nin tarımı gelişemediği gibi hala ilkel yöntemlerle üretim yapılmaya çalışılıyordu. Türkiye’nin ekonomik kalkınması köylünün kalkınmasına da bağlıydı.
Bir tarım memleketi olan Anadolu’nun en belli başlı kaynağı tarım ve hayvancılıktı. Atatürk dönemindeki tarım politikası kurucu, uygulayıcı, çağdaş bir tarım kültürü sistemi üzerine kurulmuştur. Aynı zamanda özel sektörün bilgi ve sermaye birikimi olmadığı için devlet önderliğinde özel sektörün gelişmesini öngören temeller üzerine oturtulmuş bir plandır.
“Gerçek fetih kılıçla değil sabanla yapılandır”
Atatürk tarımın önemini şöyle dile getirmiştir: “Dünyada fetihlerin iki aracı vardır: Biri kılıç öbürü saban, zaferin aracı yalnız kılıçtan ibaret olan bir millet bir gün girdiği yerden kovulur, aşağılanır, sefil ve perişan olur. Kendi memleketinde bile tutsak ve mahkum durumda kalabilir Onun için gerçek fetihler yalnız kılıçla değil sabanla yapılanıdır. Milletleri vatanlarında yetiştirmenin aracı sabandır.
Saban kılıç gibi değildir. Kılıç kullanan kol çok geçmeden yorulduğu halde sabanı kullanan kol zaman geçtikçe daha çok sahibi olur. Eğer milletimizin çoğunluğu çiftçi olmasaydı bugün dünya üzerinde bulunmayacaktık. Türkiye’nin sahibi ve efendisi kimdir? Bunun cevabını derhal birlikte verelim; Türkiye’nin gerçek sahibi gerçek üretici olan köylüdür. O halde herkesten daha çok refah mutluluk ve zenginliğe layık olan köylüdür.”
Aşar vergisi kaldırıldı
Bu çerçevede öncelikle köylünün durumunu iyileştirmek için ilk tedbir, onu parasal yönden rahatlatmaktı Osmanlı maliyesinin en sağlam geliri ürün üzerinden peşin olarak alınan Aşar vergisiydi. Köylünün bu ağır vergiyi vermeye çoğu kez gücü yetmez, ezilir, bunalırdı. İşte Cumhuriyet rejimi cesur bir karar alarak 1925 yılında aşar vergisini kaldırdı. Devlet bu vergiyi kaldırmakla çok önemli bir gelir kaleminden vazgeçiyordu. Ancak bu karar uzun vadede olumlu sonuçlar getirdi.
Köylü rahatlayınca tarımsal üretim de arttı Öyle ki tahıl üretimi dört katına çıktı Ardından köylüye ucuz kredi verilmesi planlandı. Makine, tohum ve benzeri ihtiyaçların giderilmesi için bu önemli bir adımdı. Bu amaçla Ziraat Bankası’nın imkânları artırıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri kuruldu. Bu sayede köylüler bir araya gelerek ürünlerini değerlendirme imkânı buldular.
Atatürk kurduğu çiftliklerle köylüye örnek oldu
Yine bu dönemde Atatürk, kendi kurduğu çiftliklerde çeşitli yöntemlerin denemelerini yaptırmış, bu çiftlikler tarımsal kalkınmanın simgesi olmuştur. Atatürk 1925 yılından itibaren kendisine ait çiftliklerde geleneksel tarım anlayışını kökten değiştiren uygulamalar gerçekleştirdi.
Köylüye örnek oldu. Atatürk’ün Ankara’da Gazi Orman Çiftliği, Silifke’de Tekir, Yalova’da Baltacı, Tarsus’ta Piloğlu, Dörtyol’da Karabasamak çiftlikleri ve Ankara’da Bira Fabrikası vardı. Bu işletmeler 1925 yılından beri tarımda yeniliklerin uygulatılması ve yaygınlaştırılmasında kullanılıyordu.
1937’de Zirai Kombinalar İdaresi kuruldu
Cumhuriyet döneminde Ankara, Eskişehir, Erzurum ve Yeşilköy’de hububat ıslah istasyonları; Adana ve Nazilli’de pamuk ıslah istasyonları; Adapazarı’nda patates ve mısır ıslah istasyonu; Bursa, Antalya, Diyarbakır, Edirne ve Denizli’de ipek böcekçiliği istasyonu, Kayseri’de yonca istasyonu, Antalya’da sıcak iklim nebatları ıslah istasyonu kuruldu. Tarım aletleri, makineleri ve ilaçlarının satın alınarak halka tanıtılması amacıyla 1937 yılında Zirai Kombinalar İdaresi kuruldu.
Çağdaş anlamda tarım eğitimi için Atatürk’ün direktifiyle Ankara Ziraat Yüksek Mektebi açıldı. Kapatılmış olan uygulama okullarının yerine 1930 yılında İstanbul, Bursa, İzmir ve Adana’da birer orta ziraat okulu açıldı. Ankara’da 1930 yılında kurulan Yüksek Ziraat Okulu, 16 Haziran 1933’te Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne dönüştürüldü. Bu enstitü gerek kuruluşu ve gerekse akademik faaliyetiyle tam bir “Tarım Üniversitesi” haline geldi. 1933 yılında Türkiye tarımının geliştirilmesi için Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü faaliyete geçti.
1 Ocak 1948 yılında Ankara Üniversitesi’nin kurulmasıyla aynı Enstitü, Ziraat Fakültesi adını aldı. Zamanla ziraat fakültesi bünyesinde veteriner, ziraat sanatları ve orman bölümleri açılmasıyla bugünkü üniversitelerimizin temeli de bu süreçle birlikte başlamış oldu. Ziraat okulları ile diğer tarım kuruluşları teknik bilgileri çiftçilere ulaştırmak ve teknik elemanlara yeni bilgiler vermek amacı ile kurslar açarak bu alandaki eksiklikleri gidermek için önemli aşamalar kaydetti.
Köylü toprak sahibi yapıldı
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, köylünün büyük bir kısmının topraksız olması, tarımsal üretimi olumsuz etkilemekteydi. Dönemin hükümeti, köylüyü toprak sahibi yapmak için birçok kanun çıkardı. 1925’de kabul edilen bir kanunla birlikte; Devlete ait arazilerden toprağı olmayan köylüye dağıtılmasına başlandı. İlk on yılda köylüye 1 milyon 77 bin 526 dönüm arazi dağıtıldı. Toprak sahibi olan köylünün toprak, tohumluk, tarım araçları borçlarının 20 yılda ödenmesi sağlandı.
İlk işletilen arazi, yeni yetiştirilmeye başlanan fidanlıklar, bağlar ve zeytinliklerden belirli bir süre için vergi alınmaması kuralı kabul edildi. Görülmektedir ki o dönemde Atatürk önderliğinde yürütülen, iç işleri, dış işleri, ekonomi, eğitim ve öğretim ve diğer sosyal politikalar yanında Tarım Politikası da genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni oluşturan Türk halkının çağdaşlaşma yolunda ilerlemesinde temel taşlarından biridir.