Anasayfa / Tarım / Tarımda Sözleşmeli Üretim

Tarımda Sözleşmeli Üretim

Koronavirüs (COVİD-19) tarım ve gıdanın önemini öne çıkardı. Tarımsal üretime ve gıda ürünleri ticaretine ilgi arttı. Türkiye’de hem özel sektör hem de kamu kurumları bu yeni dönemde tarımda daha etkin yer almak için yarışıyor. Üretim yapan çiftçi ise, yüksek girdi fiyatları nedeniyle adeta can çekişiyor.

Bu dönemde öne çıkan uygulamalardan birisi de sözleşmeli üretim modeli oldu. Türkiye’de belli alanlarda ve ürünlerde uzun yıllardan bu yana sözleşmeli üretim yapılıyor.

Ancak, sözleşmeli üretim konusunda gerekli yasal düzenlemeler yapılmadığı için çok ciddi sorunlar da yaşanıyor. Sözleşmeli üretim adı altında üretici fiyatları baskı altında tutulurken belli market zincirlerine avantajlar sağlanıyor. Çiftçi, kendi tarlasında köleleştiriliyor. Girdiler verilerek istenilen fiyata istenilen miktarda ürün üretmesi bekleniyor.

Sözleşmeli üretimin en yaygın ve en eski olduğu alanlardan birisi şeker pancarı üretimi. Alpulu ve Uşak Şeker Fabrikası’nın açıldığı 1926 yılından bu yana şeker pancarı üretimi sözleşmeli üretim çerçevesinde yapılıyor. Çiftçi pancarı üretiyor ve sözleşme yaptığı fabrikaya teslim ediyor. Şeker Yasası’nın yürürlüğe girdiği 2001 yılından bu yana belirlenen kotalar çerçevesinde üretim yapılıyor. Hem özel sektör hem de kamuya ait fabrikalar bu çerçevede üreticiye bazı girdileri temin ediyor, avans ödüyor, çiftçi ürettiği pancarı teslim edince borcu düşüldükten sonra çiftçiye ödeme yapılıyor. Pancar alım fiyatını devlet açıklıyor.

Kanatlı sektörü sözleşmeli üretimin yaygın olduğu alanlardan birisi. Beyaz et üretimi yapan tavukçuluk işletmeleri, broiler olarak adlandırılan etlik piliç üretiminin çok büyük bölümünü sözleşmeli ya da “fason” olarak adlandırılan model ile ürettiriyor.

Beyaz et üreticisi firmalar, uygun kümeslere sahip yetiştiriciler ile belirli koşullarda sözleşme yapıyor. Sözleşme çerçevesinde, yetiştiricilere civciv, yem, aşı ve ilaç gibi ana ürünler veriliyor. Yetiştirici aldığı girdilerle uygun koşullarda, belirlenen sürede civcivleri büyüttükten sonra, kesime gelen civcivler firma tarafından satın alınıyor. Sözleşme çerçevesinde firma tarafından, yetiştiriciye kilo başına veya belirlenen kriterlere göre bir ödeme yapılıyor.

Sözleşmeli üretimin en yaygın olduğu alanlardan birisi de sanayi tipi veya yaygın adıyla salçalık domates yetiştiriciliğinde uygulanıyor. Ancak, sözleşmelerden çok fiyat belirleyici oluyor. Bu yıl olduğu gibi en çok sorun yaşanan alanlardan birisi de sanayi domatesi yetiştiriciliği.

Köklü ve kurumsal bazı işletmeler yaptıkları sözleşmeye sadık kalırken, fiyatlardaki dalgalanmaya bağlı olarak bazı yıllar üretici bazı yıllar alıcı sözleşme koşullarını hiçe sayarak yapılan anlaşmayı ihlal ediyor.

Bu yıl sanayi domatesi üreten çiftçiler ekim zamanı salça sanayicileri ve alıcılarla kilosu ortalama 55 kuruş üzerinden sözleşme imzaladı. Bazı şirketler 70-80 kuruşa sözleşme yaptı. Fakat üretimin artması nedeniyle sanayi domatesinin piyasa fiyatı kilo başına 30-35 kuruşa düştü. Çiftçinin kilosunu 45 kuruşa mal ettiği domatesin fiyatı 30-35 kuruşa düşünce bazı alıcılar yaptıkları sözleşmeleri bir yana bırakarak piyasadan ucuza domates aldı. Bazıları ise sözleşmelerinde yazılı fiyattan çiftçilerden alım yaptı. Bazı yıllarda da tersi yaşanıyor. Üretim az olunca fiyat yükseliyor ve bu kez üretici sözleşmeyi bir yana bırakarak domatesi piyasada yüksek fiyata satıyor.

Domateste sözleşmeli üretim miktar bazında yapılıyor. Örneğin 100 dönümde 500 ton domates kontratı yapılıyor. Kontratı yapan 500 ton alacağını taahhüt ediyor. Ama üretim 700 ton çıkıyor. Aradaki 200 ton kontratsız satılıyor. Bu kez fiyat düşüyor. Fiyat düşünce kontrat imzalayan sanayicilerin de en azından bir bölümü “neden yüksek fiyattan alayım” diyerek piyasadan düşük fiyatla alım yapıyor. Kontratın bir hükmü kalmıyor. Bazı yıllar da tam tersi yaşanıyor. Kontratta 500 ton yazılıyor. Ama çıkan ürün 300 ton oluyor. Fiyat iki katına çıkıyor. Bu kez üretici ürünü kontrat yaptığı sanayiciye değil, piyasaya daha yüksek fiyattan satıyor. Bir yıl üretici ertesi yıl sanayici kaybediyor.

Hukuki olarak caydırıcı yaptırımların olmaması tarafların sözleşme dışına çıkmalarına neden olabiliyor. Üretici fiyatına göre üretim kararı verdiği için sözleşmeli üretimle sağlanması beklenen üretim planlaması gerçekleştirilemiyor.

Tütün Yasası’nın çıktığı 9 Ocak 2002’den itibaren tütün üretimi çok büyük oranda sözleşmeli olarak yapılıyor. Sigara firmaları, alıcılar kiminle sözleşme yaparsa tütünü onlar üretebiliyor. Sözleşme dışı üretilen tütünlerle ilgili kurulması gereken açık artırma satış merkezleri kurulmadığı için hep sorun yaşanıyor. Tütündeki sözleşmeli üretim diğer alanlardan farklı olarak ürünü satın alanların, sigara tekellerinin isteği doğrultusunda sürdürülüyor.

Hem yağ bitkisi hem de enerji tarımı için üretilen kanola, aspir ve benzeri ürünlerde de sözleşmeli üretim yapılıyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kararı ile, 1 Ocak 2008 itibariyle motorinde binde 5 oranında biyodizelin harmanlanması zorunlu hale getirildikten sonra biyodizel üreticileri üretim için çiftçilerle sözleşmeli üretime yöneldi. Biyodizelin yerli üründen üretilmesi zorunlu. Bu çerçevede tarım ürünlerinden enerji üreten firmalar hammadde temini için üreticilerle kanola, aspir gibi ürünlerde sözleşmeli olarak üretim yaptırıyor. Sözleşmeli üretimin en sorunsuz olduğu alanlardan birisi bu. Çünkü sanayicinin ihtiyacı var bu ürünlere. Piyasaya göre daha iyi fiyat veriliyor. Sanayici almadığı taktirde kanola veya aspir yağı bitkisel yağ sektörüne satma olanağı var.

Sera ürünlerine yönelik olarak da sözleşmeli üretim yapılıyor. Hem büyük alıcılar hem de market zincirleri ürün tedariki için sera üreticileri ile sözleşme yaparak bu ürünleri alıp reyonlarında satışa sunuyor.

Sözleşmeli üretim, son dönemde gıda enflasyonu ile mücadele kapsamında üretici fiyatlarını baskı altında tutmanın bir aracı olarak da kullanılıyor. Gıda enflasyonu ile mücadele için kurulan Gıda Komitesi’nin önerileri, Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın projesi ile gıda fiyatlarını düşürmek için sözleşmeli üretim modelinin kullanılması benimsendi.

Bu konuda ilk olarak Sera A.Ş. adında bir oluşum gündeme getirildi. Ziraat Bankası’nın kredi desteği ile modern ve teknolojik seralar kurularak üretimin artırılması ve fiyatların kontrol edilmesi öngörüldü. Sera A.Ş’nin ortakları arasında Tarım Kredi Kooperatifleri ve özel sektör olacaktı. Ziraat Bankası’nın verdiği kredilerle seralar kuruldu. Üretim yapılmaya başlandı. Fakat Sera A.Ş. Tarım Kredi Kooperatifleri bünyesinde bir şirket olarak faaliyete geçti. Özel sektör dahil edilmedi. Sera A.Ş. yaptığı sözleşmelerle üretici üzerinde bir fiyat baskısı oluşturdu. Ürettirdiği veya satın aldığı ürünleri belli market zincirlerine ve kendi marketlerinde satışa sunuluyor.

Kamuya ait şeker fabrikaları ile yıllardır şeker pancarında sözleşmeli üretim yaptıran Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.(Türkşeker) önce şekerpancarı üreten çiftçilerin münavebe (ekim nöbeti) ürünleri olan hububat için girdi desteği sağladı. Sonra ülke genelinde Toprak Mahsulleri Ofisi gibi hububat alımı yapmaya başladı. Bununla da yetinmedi, domates, patates ve daha birçok ürünü alarak piyasada etkin olarak yer aldı. Edirne’den Kars’a ülkenin her yerinde binlerce çiftçi ile sözleşmeler yaptı.

Türkşeker agresif bir şekilde Tarım ve Orman Bakanlığı’nın alanına girerek piyasayı düzenleme, ürün alımı, sözleşmeli üretim ve daha birçok alana el attı. Aldığı ürünleri fason olarak işleyip belli marketlerde satışa sunmaya başladı. Hem üretim hem tüketim tarafında yer aldı.

Sözleşme yapan üretici için alım garantisi verildiği için bir memnuniyet var. Türkşeker’in piyasaya girişi ile fiyatlar yükseldi. Bu yönüyle de üretici memnun. Ancak, yapılan sözleşmelerle üretici fiyatını baskıladığı için genel anlamda üreticinin zarar etmesine yol açabilir endişesi var. Ülke genelinde 200 bin çiftçiyle yapılan sözleşme 2 milyon çiftçinin kaderini etkileyecek.

Berat Albayrak’ın görevden ayrılmasından sonra bu projenin devam edip etmeyeceği de tartışılıyor. Türkşeker’in bu çabası özellikle tüccar ve sanayicilerin “devletin piyasaya müdahalesi” olarak algılanıyor.

Ayrıca, üretici fiyatlarının baskılanması nedeniyle sözleşme yapmayan üreticilerden de bu uygulamalara karşı tepkiler yükseliyor.

Özetle, sözleşmeli üretim modelinde bir karmaşa var. Üreticiyi ve alıcıyı koruyacak bir hukuki altyapının oluşturulması gerekiyor. Tarım politikalarını belirlemesi ve uygulaması, üretim planlaması yapması gereken Tarım ve Orman Bakanlığı bu işin çok dışında kaldı. Ülkenin tarım politikalarını Hazine ve Maliye Bakanlığı ve bağlı kurumlar mı belirleyecek?

Hakkında ali anatas

Diğer Haber

10. MİLAS ZEYTİN HASAT ŞENLİĞİ İÇİN GERİ SAYIM BAŞLADI

Üreticileri, zeytin ve zeytinyağı tutkunlarını bir araya getirerek bölgenin benzersiz lezzetlerine ve kültürel mirasına dikkat …

[ajax_load_more loading_style="infinite fading-circles" container_type="div" post_type="post" images_loaded="true" placeholder="true" button_loading_label="Haber Yükleniyor..." scroll_distance="500px"]