15 Temmuz 2016, Türkiye’nin tarihinde önemli bir kırılma noktası olarak kayda geçti. Devlet içinde, ordu, yargı ve bürokrasi kurumlarında, eğitim, sağlık, finans, iş dünyası ve sivil toplum gibi çok çeşitli düzeylerde ve kesimlerde örgütlenmiş olan bir paralel yapılanmanın darbe girişimi başarısızlığa uğradı ve bertaraf edildi. Bu çok tehlikeli girişimin alt edilmesinden sonra da sorumluların yargılanması ve cezalandırılması ve tekrar devlet içine sızmasının engellenmesi için çalışmalar başlatıldı.
Demokrasi mücadelesi hız kesmeden devam ediyor
Bu büyük tehlike yenilgiye uğratıldı. Ancak bu gibi grupların gelecekte de benzer süreçlere kalkışmaları hâlâ muhtemel. O yüzden de her zaman uyanık olunması ve özellikle kritik kurumlarda bu tür paralel yapıların örgütlenmesinin önüne geçilmesi büyük önem taşıyor. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde söylediği gibi Türkiye Cumhuriyeti’ni, egemenliğini ve bağımsızlığımızı korumak en büyük vazifemiz. Bu süreçte Türkiye’nin demokrasi mücadelesi de hız kesmeden devam ediyor. Türkiye’nin AB adaylığı hedefi ile uyumlu bir biçimde gerçekten katılımcı, şeffaf ve etkin bir demokratik yönetimin sağlanması ülkemizin orta gelir tuzağından bir üst lige çıkarak refah seviyesini artırması ile de yakından ilişkili. AB’nin Kopenhag kriterlerinde özetlenen siyasi koşullar tüm AB adayı ülkeleri bağladığı gibi aynı zamanda evrensel değerlere de ışık tutuyor: “Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıklara saygı ve azınlıkların korunmasını güvence altına alan kurumların istikrarı”. Bu koşullara “işleyen bir piyasa ekonomisi, AB içinde rekabetçi baskılar ve piyasa güçleri ile baş edebilme becerisi” ile “üyeliğin yükümlülüklerini üstlenebilme becerisi” de eklenince Atamızın “muasır medeniyet” seviyesini tarif etmiş oluyoruz.
Çok zorlu süreçleri deneyimledik
15 Temmuz 2016’dan bu yana yedi yıl geçti. Bu süre içine çok şey sığdırdık. Bir yandan ülkemizin kalkınma çabası devam ederken, COVID-19 pandemisi, Suriye ve Ukrayna Savaşı, mülteci akınları, gıda ve enerji krizi gibi çok zorlu süreçleri deneyimledik. Bu zorlu süreçlerden çıkmayı başarsak da sorunlar bizleri yıprattı. Ancak hiçbir zaman yılmıyor ve mücadele azmimizi kaybetmiyoruz. Geçirdiğimiz en zorlu süreç belki de Kahramanmaraş merkezli depremdi. Deprem sonrasında tekrar normale dönüş tam olarak gerçekleşmese de hala çabalar devam ediyor. Demokrasi mücadelemiz ile krizlere karşı daha dayanıklı ve hazırlıklı olmamız, binalarımızın ve altyapının depreme göre yapılmış olması bizlerin yaşam kalitesi ve yaşama şansını artırmak açısından kritik önemde.
Ülkemiz için en doğru stratejileri geliştirmeliyiz
Zorlu iç ve dış koşullarda ülkemizin verdiği mücadelede iş dünyasına önemli görevler düşüyor. Kocaeli Sanayi Odası Başkanı olarak ülkemizin sanayileşme hamlesine destek verirken, İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı olarak da ülkemizin AB sürecinin geliştirilmesi ve nihai hedef olan üyelik hedefi doğrultusunda ilerlemesi için çalışıyorum. Başta Odalar ve Borsalar Birliğimiz TOBB olmak üzere iş dünyası kuruluşlarımız dünyayı izlemek ve Türkiye’nin hızlı değişime uyum sağlamasını mümkün kılmak için gece gündüz çalışıyor. İKV olarak bu süreçte iş dünyamızın AB tek pazarına katılması, AB’deki imkânlardan yararlanması ve AB’de gerçekleşen değişimler ve yeni kural ve normlar hakkında haberdar olunması için mücadele ediyoruz.