Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararı verilenlerin yaptıkları bireysel başvurularda, uygulamayı irdeledi.
Resmi Gazete’de yer alan karara göre, çeşitli şekillerde açıkladıkları düşünceleri veya katıldıkları toplantı ve gösteri yürüyüşlerindeki eylemleri nedeniyle 19 başvurucu hakkında, “terör örgütü propagandası yapmak”, “hakaret” ve “kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek” suçlarından davalar açıldı.
Hapis ya da adli para cezası alan ve haklarında HAGB kararı verilen bu kişiler 5 yıl denetim altına alındı.
HAGB kararlarına karşı yaptıkları itirazlardan sonuç alamayan başvurucular, “denetim altına alınmalarının ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme haklarını ihlal ettiği” iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.
Yüksek Mahkeme, başvurucuların, Anayasa’nın 26’ncı ve 34’üncü maddelerinde güvence altına alınan “ifade özgürlüğü” ile “toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı”nın ihlal edildiğine karar verdi.
Mahkeme, ihlallerin sonuçlarının ortadan kaldırılması için karar örneklerinin yargılamayı yapan mahkemelere ve bilgi için TBMM’ye gönderilmesini kararlaştırdı.
Kararın gerekçesinden
Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, ceza miktarı 2 yılın altında olan suçlarda uygulanan HAGB’nin sanığı 5 yıl denetim altına aldığı, bu süre içinde başka bir suç işlenmemesi halinde de dosyanın düşmesi anlamına geldiği ifade edildi.
Gerekçede, Anayasa Mahkemesinin, daha önce de çeşitli düşünce açıklamaları nedeniyle verilen HAGB kararlarının ve hükmedilen denetim sürelerinin, “bireylerin ifade veya basın özgürlüğü ya da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi bazı temel hak ve özgürlüklerine müdahale ve ihlal teşkil ettiği”ne karar verdiği anımsatıldı.
“HAGB, beraate seçenek bir karar türü değil”
Beraat hükmüne seçenek bir karar türü olmayan HAGB’nin ilke olarak beraat etme oranlarını etkilememesi gerektiği belirtilen gerekçede, istatistiklere bakıldığında, HAGB kurumu yürürlüğe girdikten sonra verilen beraat oranlarında düşüş yaşandığı aktarıldı. Gerekçede, şunlar kaydedildi:
“Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi, daha önce verdiği ihlal kararlarını, eldeki başvuruda incelenen HAGB dosyalarındaki Anayasa’ya aykırılıkları, AİHM içtihadını ve Yargıtayın aynı konuda verdiği çok sayıda bozma kararını birlikte değerlendirdiğinde, derece mahkemelerinin, HAGB kararı verilen dosyalarda, adil yargılanma hakkının neredeyse tüm ilkelerini sistemsel biçimde yok sayarak, usul güvencelerini istismar ettikleri kanaatine varmıştır.”
“Kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açar”
Usul güvencelerinin bu şekilde istismar edildiği yargılamalar sonucunda, başvurucular hakkında HAGB kararı verilmesinin, başvurucuların ifade özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakları üzerinde ağır ve tümüyle keyfi bir müdahale baskısı oluşturduğu belirtilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:
“HAGB kurumunun bu şekilde uygulanması, yalnızca daha önce cezalandırılmış kişileri, Anayasa’nın 26. ve 34. maddeleri ile korunan haklarını bir daha kullanmaktan caydırmakla kalmaz, hiç kuşkusuz aynı zamanda toplumun diğer mensuplarını da düşüncelerini serbestçe açıklamaktan ve toplantı ve gösterilere katılmaktan caydırır. Usulsüz yargılamalar sonucunda cezalandırılma korkusunun doğurduğu caydırıcı etki, toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açar ve hiç kuşkusuz çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine de engel olur.
Tüm bu nedenlerle mevcut kanuni düzenlemeler, HAGB kurumunun uygulanmasından kaynaklanan ve belirtilen sorunları gidermeye yetmemekte, başvurucuların ifade özgürlüğü ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi çeşitli temel hakları üzerinde oluşan caydırıcı etkiyi sistemsel olarak giderememektedir.”
HAGB kararlarına itirazlar
Mevcut sistemde, itiraz mercilerinin, HAGB itirazları üzerine verdikleri kararların, “dosya üzerinden, yeknesak şekilde ve çoğu kez bir cümleden ibaret gerekçelerden oluştuğu”nun görüldüğü belirtilen gerekçede, uygulamada, itiraz mercilerinin, makul bir gerekçeyle cevap vermeleri gerektiği aktarıldı. Gerekçede, ancak bu mercilerin, sistemsel olarak bu yükümlülüklerini yerine getirmedikleri sonucuna ulaşıldığı ifade edildi.
Mevcut yasal düzenlemelerin, HAGB kurumunun uygulanmasından kaynaklanan sorunları gidermeye yetmediği vurgulanan gerekçede, şöyle denildi:
“Nitekim görülmektedir ki ne 5271 sayılı Kanun’da HAGB kurumuna ilişkin yapılan yasal değişiklikler ne Yargıtayın konuya ilişkin içtihatları ne de ilk derece mahkemelerinin uygulamaları kararda ayrıntılı biçimde ortaya konulan sorunları ortadan kaldırmakta yeterli olmuştur. Bir bütün olarak HAGB kurumunu oluşturan mevzuatın, başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin sürekli ihlallerine yol açan yapısal sorunlar ihtiva ettiği ve söz konusu sorunların kanun koyucunun düzenlemesi dışında bir yolla ‘söz gelimi yargı organlarınca yapılan yorumlarla’ ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Mevcut uygulamanın süregelen ihlalleri önlemede açıkça yetersiz kalması karşısında temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması için itiraz yolunun etkinleştirilmesi ya da istinaf/temyiz kanun yollarının açılması gibi birtakım yasal düzenlemeler yapılması ve böylelikle HAGB kararlarının Anayasa Mahkemesince ilk elden incelenmesi ihtimalinin önüne geçilmesi gerekmektedir.”